Monday 22 July 2013

Tuğra ve İngilizce

Tuğra 1 yaşından 3 yaşına gelene kadar ABD'de yaşadık. Tuğra 1 yaşında İngilizce çizgifilm seyretmeye başladı. 2 yaşında 2 yarım gün okula gitmeye başladı.  1 sene boyunca kulağının biraz da olsa İngilizce'ye doyduğunu sanıyorum ki, İngilizceye çok kolay adapte oldu ve ikinci hafta çatpat konuşmaya başladı. Evde uyku öncesi kitapları da İngilizce okumaya başladım. Derken 1. senenin sonunda Tuğra iki dilli bir çocuk haline geldi. O kadar ki evde kendi kendine oyun oynarken ve hatta arada benimle bile İngilizce konuşuyordu. Arada iki dili birden karıştırdığı da oluyordu. "Mommy kucak me" "Anne beni reach'tir" gibi harika cümleler kurabiliyordu. Eğer ABD'de kalıcı olsaydık endişe edebilirdim. Hatta ABD'de yerleşik olsaydık Türkçe'yi unutmasın diye televizyonu Türkçe izletir, kitapları özellikle Türkçe okurdum. Ama sadece 1 senelik geçici bir süre kaldığı ve bu süreyi iyi değerlendirmem gerektiği için, bütün silahları kullandım.
 
Derken Türkiye'ye kesin dönüş yaptık. Ben biraz da olsa İngilizce dersi olan bir kreş seçmeye çalıştım. ABD'den bir valiz dolusu İngilizce kitap getirdim. Digiturk çocuk paketini satın alıp, bütün çizgifilmleri yine İngilizce seyrettirmeye devam ettim. Sonuç ilk geldiğimiz hafta hala arada ikinci kanala geçip İngilizce konuşan çocuk, yavaş yavaş tamamen Türkçe'ye geçti. Evde çocuğu ile İngilizce konuşan anneler var. Takdir ediyorum, ama ben başaramadım, kendimi de rahat hissedemedim.
 
Şu an ki durumumuz, bütün çizgifimleri İngilizce seyretmesine rağmen, bir gün de ben anlamıyorum anne çevir demedi ki anneannesinde aynı çizgifilmleri Türkçe de seyrediyor. Dora'ya Diego'ya İngilizce ceveplar veriyor :) Hala uyku öncesi kitaplarını ingilizce okuyorum. Çıt çıkarmadan dinliyor. Arada soru soruyorum anlıyor mu diye, cevap veriyor. Yani hani derler ya "anlıyorum ama konuşamıyorum" işte bizde durum bu. Uzun vadede bu çabalarımın faydasını göreceğimi düşünüyorum.
 
Şimdiye kadar Hollanda ve Mısır'da sokakta hemen hemen herkesin İngilizce konuşabildiğini gördüm. Sebebini araştırdığımda ise televizyonda yabancı dizi ve filmlerin dublajlı değil altyazılı yayımlandığını fark ettim. Şimdi asıl husus Tuğra'nın önümüzdeki sene Fransızca konuşulan bir okula başlayacak olması. İki sene sonra da Almanca konuşulan bir yere tayine gidelim tam olsun. Sonra da ben "Tuğra nece konuşuyor" diye yazı yazarım :) Şaka bir yana benim tecrübem çabalarımın sonuç verdiği yönünde. Tabii ki bunu biraz da zaman gösterecek.

Thursday 18 July 2013

İkinci Çocuk Simulasyonu

Tuğra'nın kardeş isteğine karşı yoğun baskılara artık dayanamaz hale geldik. En son "Anne benim ne zaman kardeşim olacak?" "Anne ben Caillou'nun Rosie'sinden istiyorum" diye veryansın ettiğinde "Beklemen gerek Tuğracım. Beklersen belki annenin karnına bebek gelir" dedik. Derken aradan aylar geçti. Bir gün arabada giderken aniden alakasız bir şekilde "Anneee!!! Yeter ama ben çok bekledim. Ne zaman çıkıcak kardeşim." dedi ve ben koptum. Bir kardeşi olsun direk kucağına vericem "Buyur" diye. Neyse gariban yavrum hala beklemekte.
 
Bizim kafamızda ise bir yandan "Çocuk kardeş çok istiyor yapalım bari", "Ee ama ikisi birden özel okul vs nasıl okutucaz" "Bunların kavgası var gürültüsü var" vs gibi baloncuklar. Biz de düşüneduralım geçenlerde çok güzel bir simulasyona konu olduk. Bu sene tatilimizi radikal bir şekilde Akdeniz Ege sahillerinde değil, ABD'deki köyümüzde geçirmeye karar verdik. Orada yaşayan Türk arkadaşlarımızı ziyarete gittik.

 
Arkadaşlarımızdan birinin bebeği vardı. 6 aylık, tam mıncırmalık, güldürmelik sevmelik. Ama Tuğra varken ne mümkün. Tam davranıyorum iki seveyim diye, bizimki miyaklamaya başlıyor, bebek taklidi yapıyor, kucağıma çıkıyor. Akşamları Tuğra uyuduktan sonra sevebildim resmen. Bu süreçte karı koca birşey fark ettik. Tuğra'nın kardeş istemesi onu kıskanmayacağı anlamına gelmiyormuş. Sevgili kocamın da "benim oğlum kıskanmaz" tezini çürütmüş olduk. Tuğra'nın kardeşi olursa muhtemel triplerini önceden gördük siper aldık. Bununla beraber, "bebek" de özlediğimizi fark ettik. İkinci olursa bir daha farklı bilinçli severmişiz gibi geldi.
 
Gelelim ikinci simulasyona. Arkadaşlarımızdan diğerinin de Tuğra yaşlarında kızı vardı. Tuğra çok mutlu oldu, Ela ile yapışık ikiz gibi gezdiler, çok eğlendiler. Aradaki kıyametleri saymazsak. Bir kere bizim oğlan nasıl ki abiler kız kardeşlerini gıcık eder (ben çok çektim de) aynen bildiğin kızı sinir ediyordu. Eloşum zaten ağlamaya bahane arıyor. Kopuyordu kıyamet. Sonra birinin elinde bir şey varsa öbüründe de olmak zorunda. Vay mı ki ikincisi olmayan bir oyuncağı birinin eline verdin. Öbürü kıyameti koparıyor ben de isterim diye. "Paylaşın hadi çocum" diyorsun. Öbürü gıcıklığına oyuncağı vermiyor. "Madem paylaşmıyorsunuz alırım oyuncağı" diyorsun, bu sefer ikisi beraber cırlıyor. Tuğra sürekli "benim oyuncağım daha büyük, daha uzun, daha güzel" diye sidik yarıştırıyor vs. Annelerde de sürekli bir kriz çözme modu, krizi çözdükten sonra iç geçirme, saç baş dağıtma modu.
 
Sonuç olarak, zor zor, kardeş olayı zor. Öyle ben kardeş isterim demekle olmuyor. Da kardeş de şart. Bakalım kısmet.