Tuesday 20 December 2011

Nereden nereye...


Tugra 12 Eylul itibariyle haftada iki yarim gun okula gitmeye basladi. Baslarda cok endiseliydim alisamayacak diye. Hatta neredeyse vazgeciyordum. Okuldaki ogretmenlerin telkini ile bir sans vermeye karar verdim. Tugra'yi "Anne gitmee" diye arkamdan aglarken birakip gitmek ne kadar zordu tahmin edemezsiniz. Kendimi "kotu anne" gibi bile hissettim.

Evet biraz uzun surdu alismasi ama mutlulukla yaziyorum ki en son Tugra'yi okula biraktigimda aglamak ve gitmemem icin isyan etmek yerine bana el salladi ve oyuna daldi. O an hissettigim mutlulugu tarif etmem imkansiz. Birincisi, bu kadar emek ve fedakarligin sonucunu aldigimizi gordum. Ikincisi, Tugra'nin okulu gercekten sevdigini derinden hissettim. Ucuncusu, "kotu anne" olmadigimi, cocugum ve en degerli varligim icin dogru karar verdigimi anladim.

Noel tatili nedeniyle Tugra bir haftadir okula gitmiyordu. O bir haftalik arada "okulu ozledim, ben okula gidicem, oyun oyniycam" bile dedi. Hatta bugun okula gidicem diye sevindi. Sinifa girince sevincten zipladi bile. Dahasi, okuldan almaya gittigimde eve donmek istemedi, hatta eve gelene kadar da mizmizlandi.

Kim derdi ki "anne gitmeee" diye aglayan cocugum okulu bu kadar cok sevecek. Okulda bu sureci defalarca tecrube etmis ogretmenler alisacagini soyluyorlardi. Bir bildikleri vardir diyip soylediklerine kulak asip, bagrima tas basarak aglayan cocugumu geride biraksam da nedense bu kadarini tahmin etmemistim.

Demek ki neymiiis..Sabreden dervis muradina ermis. Demek ki neymiiss, arkamdan feryat eden cocugumu geride birakarak "kotu anne" olmamisim. Demek ki benmisim onun icin dogru olani bilen. Buyuk bir rahatlik ve mutluluk ile yaziyorum. Cocugunu okula gondermek isteyip de zor zamanlar yasayan anneler varsa okusun da rahatlasinlar diye yaziyorum.



Wednesday 14 December 2011

Vurma sorunu

Cocuk buyutmek ne kadar degisik birseymis meger. Her donem yeni bir seyle karsilasiyoruz. Bu aralar vurma huyu cikti Tugra'da. Gerek bana gerek babasina pata kute girisiveriyor bazen. Oyun zannediyor cogunlukla. Guluyor vururken bize. Bir de eli sert sagolsun, acitmiyor da degil hani.


"Vurma annecim, bak acidi" diyorum, gulerek pat bir kere daha vuruyor. Aglama numarasi yapiyorum, "aglama annecim, cici cici" diyor. Suratimdaki memnuniyetsiz ifadeyi gorunce, "anne mutlu olsana" diyor. "Bana vurmazsan mutlu olurum" diyorum. Bazen "Bak ben sana vursam hosuna gider mi?" diyorum. "Hayir gitmez" diyor. "Vurma o zaman" diyorum. Ama bizim minik butun konustuklarimizi unutuveriyor, ilk firsatta paaat diye vuruveriyor. Bazen o kadar komik bir sekilde suratima pat diye vuruyor ki, benim bile gulesim geliyor. Sagolsun Serdar kendini tutamiyor. Bence vurma huyundan vazgecme surecini bu istemsiz gulmeler uzatiyor.

Derken bende sabir tasti, ailemizin doktoru, pedagogu "Google" a sordum bu durumu, dedim "Napicaz, bu boyle gitmez?" Ozellikle babycenter.com'dan edindigim bilgilere gore, vurma huyu bu yaslarda sikca gorunurmus. Temel nedenleri arasinda,

-Cocugun dikkat cekmeye calismasi, ki kesinlikle dogru ne zaman mutfakta bulasik yikasam Tugra gelip bacaklarima vuruyor.
-Uykusuzluk, hastalik, diger deyisle cocugu rahatsiz eden faktorlerin varligi,
-Cocugun ben-merkezci olmasi ve empati yeteneginin henuz gelismemis olmasi,
-Vurmayi oyun zannetmesi.
Yapilmasi gereken ise goz hizasina inerek cocugun ellerini tutup, uzun aciklamalar yapmak yerine "vurmak yok" diyerek her seferinde ve ciddi sekilde uyarilmasi imis. Hemen duzelme beklememek gerekiyormus.

 Farkettim ki Tugra oyun zannederek vurmalari haricinde genelde huysuzken ve yapilmasini istemedigi birseyi yaptigimda (ellerini yikamak, televizyonu kapatmak vs.) bana vuruyor. Vurmanin dogru bir davranis olmadigini ve beni mutsuz ettigini anlatmak icin ellerini tutup, "vurmak yok" diye uyardim. Birkac sefer de kucagimdayken bana vurdugunda, yere indirip ortami terk ettim. Sonra aglayarak yanima geldiginde "Anneye vurunca anne uzuluyor, vurmak yok" dedim. 1 haftadir Tugra'nin vurma huyunda da ciddi azalma oldugunu soyleyebilirim.

Bir kere daha anladim ki cocuk yetistirmek sabir isi. Panige kapilmadan, sabrederek dogru uyarilar duzenli sekilde yapildiginda olumlu sonuclar almak kacinilmaz. Bakalim bizi daha neler bekliyor?

Wednesday 30 November 2011

Ev hanimi olmayi istemek

Bana daha once "ev hanimi olucaksin, evi temizleyeceksin, yemek yapacaksin, cocuguna bakacaksin" deselerdi, "hah, deli misin?" der kestirip atardim. Benim hayalim takim elbisemi ve mumkunse topuklu ayakkabilarimi giyip, sabahlari makyajimi yapip, castidi castidi ise gitmek, toplantilara gitmek, sozum ona kendimi onemli (!) hissetmekti. Nitekim de 3 sene kadar bu hayalimi gerceklestirdim. Basim goge mi erdi? Kesinlikle hayir.


Derken Amerika'ya goctuk ve ben harbici ev hanimi oldum. Yanliz dikkatinizi cekerim, Amerika'da ev hanimi olmak, Turkiye'de ev hanimi olmaya benzemez. Turkiye'de alasindan bir bulasik makinaniz ve camasir makinaniz vardir. Haftada bir temizlige geleniniz vardir. Hadi bunlari da gectim, komsunuz vardir bes cayina gelen. Amerika'da bunlarin hic birisi yok. En azindan benim yok. Ben ev isi yaparken Seda Sayan'i ya da Esra Erol'da Evlen Benimle'yi seyredemeyeceksem ne anladim ev hanimi olmaktan :)

Saka bir yana, Amerika'ya ilk geldigimizde cok zorlanmistim. Degisen rolumden, degisen kitadan, kimseyi tanimiyor olusumuzdan dolayi uzun sure depresif dolastim bile denebilir. Lakin aradan gecen bir bucuk sene hayata bakisimi degistirdi.

1. Insan herseye alisiyormus. Gunde yarim saat bulasik yikamaya, bir elimde supurge, bir elimde toz bezi gezmeye alistim bile.
2. Ev hanimi olmak evde oturup keyif catmak demek degilmis.
3. Ev hanimi olmak butun gun ev isi ve cocuk bakimi ile ugrasip eve tikili kalmak degilmis. Meger yapacak ne cok sey varmis. Hepsine zaman bile yetistiremiyorum.
4. En onemlisi, insanin cocugu ile gecirdigi zaman paha bicilemezmis. Tugra ile gecirdigim bir bucuk sene sonunda calisiyor olsaydim su anda onunla yapabildigim pek cok seyin yarisini bile yapamayacagimi anladim.

Ve itiraf ediyorum ki benden super ev hanimi olurmus. Hayatimin kalanini ev hanimi olarak ve hatta iki cocuk daha dogurarak gecirebilirim desem abartmis olur muyum bilmiyorum. Belki cok gaza geldim. Belki de ise donecegimi biliyorum, ondan bu rahatligim. Hadi sana butun imkanlari sunduk, temizlige kadinin gelecek, al sana bir de yardimci, kocan da iyi para kazaniyor, hadi otur evde deseler, baliklama atlar miyim? Sanmiyorum. Bence "bekara kari bosamak kolay" durumu bana uyuyor.

Ev hanimi olmayi ben secmedim aslinda. Durum oyle gerektiriyordu ev hanimi oldum iki seneligine. Mutlu muyum? Hic bu kadar mutlu olacagimi tahmin etmiyordum. Ama ben asil universitesini okumus, masterini bile yapmis, elini sallasa fiyakalisindan bir ise girebilecek iken sadece cocuklarina kendi bakabilmek icin ev hanimi olmayi tercih etmis (ve maddi imkanlar dahilinde edebilmis) annelere gipta ediyorum. Eskiden "ben universite mezunuyum, ev hanimi mi olucam" diyerek ev hanimligini hor goren ben, simdi bunun biraz da erdem oldugunu dusunuyorum. Zira alinan onca egitimin meyvesi kariyer basamaklarini tirmanmak degilmis sadece.

Anlyacaginiz bir aydinlanma icindeyim. Cocugunu kendin buyutebilmenin zevki ve hazzi inanilmaz birseymis. Bence Tugra da ben de cok sansliyiz bu konuda. Serdar mastera gelmese ben mecburen ev hanimi olamayacak ve bu mutlulugu tadamayacaktik. Simdi ev hanimligi rolumu gonullu bir sekilde gerceklestiriyorum ve sanal alemden kocama tesekkurlerimi yolluyorum :)

Seneye bu zamanlar kalbim ve aklim oglumda iken ise gittigimde, calisan anne feryatlarimi da canli olarak bildiririm artik.

Thursday 10 November 2011

Cocuklu ve mutlu

Hamileyken en cok sikayet ettigim sey etrafimdaki cocuklu insanlarin cocuklu hayatla ilgili icimi karartmalari idi. "Karnindayken hersey daha kolay" diyen oldu, "Hayatin hicbir zaman eskisi gibi olmayacak" diyen oldu. Tamam ben de biliyordum cocuklu hayatin eskisinden daha zor olacagini, ama hamile bir insana bu soylenir mi bu yahu. "Biriniz de guzel birsey soyleyin" der dururdum icimden.  Bu yuzden hamileyken cok dua ettim, soylenen bir anne olmayayim, pozitif bir anne olayim diye.


Annelikte iki senemi doldurdum. Evet cocuk sahibi olmak gercekten zor. Ozellikle anneler icin. Artik bir birey olmaktan cikip, "anne"lige soyunuyorsunuz cunku. Sizin birey olarak isteklerinizin bir onemi kalmiyor. Cocugunuz icin yasamaya basliyorsunuz. Insan zaten cocuk sahibi olamaya karar verince onceden kabullenmis olmuyor mu bunlari. Zorla mi verdiler cocugu kucaginiza. Zorluklari kabul edip pozitif olmak varken, "off cok zor cocuklu olmak" demek isleri daha mi kolaylastiriyor? Hem sadece zorluklari mi var ebeveyn olmanin? Bir suru guzel tarafi yok mu?

Derken simdiye kadar gordugum en mutlu anne ile tanistim. Leilani, biri 1 digeri 4 yasinda iki cocuk annesi. Leilani ve cocuklari ile cok guzel vakit geciriyoruz. Hem annelik uzerine hem de farkli kulturlerden oldugumuz icin hayat uzerine cok fazla sey paylasiyoruz Leilani ile. Esi Cornell'de master yaptigi icin bir seneligine anaokulu ogretmenline ara vermis. Butun dunyasi cocuklari olan, zaman zaman zorluklarindan bahseden, ama genelde hic sikayet etmeyip etrafa pozitif enerji sacan ve hatta ucuncu cocugu bile dusunebilen bir anne. Dusununce cok da kolay degil hayati. Kizi aksam 6'da uyuyor, aksam ona kaliyor diye dusunmustum once. "Disari ciksana aksamlari" dedim. Ama kizi saatte bir uyanip emmek istedigi icin evden disari cikamiyormus. Dolayisiyla cocuklari disinda sosyal hayati yok. "Ben de biliyorum cocuklu hayatin zor oldugunu, ama kabullenmek ve mutlu olmak lazim" diyor. O mutluluk ve pozitiflik cocuklarina da gecmis, cok sakin ikisi de. 

Cocuklu hayatin zorluklarindan bahseden, bunlari anlatip icini doken anneleri kesinlikle yargilamiyorum. Ama ic dokmek baska birsey, surekli sikayet edip mutsuz olmak baska birsey. 

Monday 7 November 2011

Gurbette pide ustasi olmak

Gurbette insanin neler neler cekiyor cani. En cok da Turk yemeklerini. Turk yemekleri derken ev yemeklerini degil tabii ki. Onlar evimizde pisiyor. Ama o kebaplar, pideler, lahmacunlar...

Daha once buradaki bir teyze pide yapmisti. Ona sormustum hamurunu nasil yapiyor diye. "Yavrum maya koyuyorum, biraz su ve aldigi kadar un". Teyzecim ben ne anlarim "aldigi kadar un" kavramindan. Daha cicegi burnunda ev hanimiyim. Bana miktar soyle. Sonra internetten arastirmistim. Yine hepsinde "aldigi kadar un" cikmisti karsima. 

Iste bu noktada, bir sene gec de olsa yine ufkumu aydinlattim ve www.turkishcookbook.com'la tanistim. Sitenin sahibi Binnur Hanim, Kanada'da yasayan ve bence eli opulesi, hay akliyla bin yasayasi bir Turk. Muhtesem tariflerinin yaninda sitenin guzelligi, tariflerin ozellikle Kuzey Amerika'da yasayanlarin kullanabilecegi malzemeleri icermesi. Ben ispanakli karadeniz pidesi ile kiymali karadeniz pidesini basari ile tatbik ettim ve kanimca kocamin bana olan askini tazeledim. Ne de olsa erkegin kalbine giden yol midesinden gecer. Gurbette olan olmayan butun ev hanimlarina siddetle tavsiye edilir.

Kitap kurdu anne

Ne zamandir bloga birseyler yazmak icimden gelmiyor. Halbuki yazacak o kadar cok sey birikti ki. Sehrimizin kutuphanesini ben de somurmeye basladigimdan beri kendimi "chick-lit" dedikleri kadin romanlarina gomulmus buluyorum. Ne yapayim dizi seyredemiyorum, ben de dizi vari kitap okuyorum. Hem de elimden birakamadan, her bos vaktimde okumak icin yanip tutusarak.

Halbuki ben eskiden bana birsey katmayan kitaplari okumayi gereksiz bulurdum. Tamamen hayal urunu olan romanlar okumak yerine, icinde tarih barindiran, ya da bir donemi anlatan, bir ulkenin kulturunu anlatan, ne bileyim okuyunca ufkumu aydinlatacak romanlar okumayi tercih ederdim.

Ta ki bir arkadasim bana Sophie Kinsella'nin "Can you keep a secret?" adli romanini verene kadar. Kitaba o kadar gomuldum ki anlatamam. Meger ne kadar ozlemisim soluksuz kitap okumayi. Tugra uyurken aninda kendimi kitabin basinda buluyordum. Birgun kitabin en heyecanli yerinde Tugra uyandi. Tugra'ya dedim ki "Tugra'cim sen surda iki dakika dur ben su iki sayfayi da okuyayim". Inanir misiniz, bekledi. "Tamam dedim, bitirdim, bekledigin icin tesekkur ederim". Birgun de Tugra'ya "al sen bu kitabi oku, ben de kendi kitabimi okuyayim" dedim. Sonuc resimde malum :)

O coskuyla Sophie Kinsella'nin iki kitabini daha okudum. "Confessions of a shopaholic" ve "Undomestic Goddess". "Can you keep a secret" kadar cok begendigimi soyleyemecegim ama yine de cok kisa zamanda yaladim yuttum ikisini de. Hele birinde kitabin kahramani zor bir durumda idi. Bir baktim ellerim terliyor, kalbim gup gup atiyor. Dedim pes Berrak kendine gel :) 

Sonra Lauren Weisberger'in "Chasing Harry Winston" ve "Devil wears Prada"sini okudum. Simdiki hedefim bu aralar Amerika'da cok populer olan Kathryn Stockett'in "The Help"ini okumak. Agustos 2011'de filmi de vizyona girmis sanirim. 

Kafa bosaltmak, bos bos birseyler yapmak icin iyiymis bu tarz kitaplar okumak. Ama insani biraz tembellestiriyor, bloga yazmamak gibi. Simdi birazdan bir suru yazi yazacagim. Neden? Cunku kitabim bitti, yenisini almaya kutuphaneye gidemedim :)

Wednesday 26 October 2011

Cocuklarimizi hayata hazirlamak

Tugra buyudukce bir anne olarak ustume dusunlerin arttigini fark ediyorum. Artik sadece gazini cikarmak, yemegini yedirmek, altini degistirmek, oyun oynamak degil gorevim. Su an 2 yasinda olan ve krese gitmesi ile birlikte disari ile etkilesimi artmakta olan oglumu hayata hazirlamam gerekiyor. Hayat ana kucaginda gecmiyor. O da yavas yavas bir birey oluyor. Yaninda annesi babasi olmadan kendi ayaklari ustunde durmayi ogrenmeye basliyor. Bir zorlukla karsilastiginda mucadele etmesi gerektigini, uzulse de yilmamasi gerektigini ogrenmesi gerekiyor.


Tugra'ya insan iliskilerini ogretmek konusunda cok zorlanmiyoruz. Ogretmeninin dedigine gore, cok guzel tesekkur ediyormus, lutfen diyormus. Tam bir canti delikanli olmus yani oglum :) Onun disinda oyuncaklari paylasmasi gerektigini, arkadaslarina iyi davranmasi gerektigini de surekli tekrar ediyoruz. Bazen kontrolden cikiyor, ama onu da ogrenir saniyorum. 

Diger taraftan, cocuklarimizi hayata hazirlamak konusunda Turk milleti olarak biraz koruyucu oldugumuzu dusunuyorum. Aman cocugumun ayagi tasa deymesin, aman eli sicak sudan soguk suya girmesin, aman kosmasin duser, aman uzulmesin alalim her istedigi oyuncagi, vs vs. Biz anne baba olarak cocugumuzu cok sevdigimiz icin uzulmesine izin vermek istemiyoruz, uzulmesin diye istedigi seyi yapiyoruz. Peki hayat gercekten boyle mi? Tugra'nin etrafindaki herkes o ne isterse onu mu yapicak? Ya da ilerde her istedigi olsun mu isteyecek?

Hani bir soz vardir, "Beni oldurmeyen sey guclendirir" diye. Tabii ki gaddar zalim ebeveyn olmaya gerek yok. Sonucta o bir cocuk. Ne bilsin hayattaki inis cikislari. Ama o kadar da koruyucu olmamak lazim diye dusunuyorum. Cocugun uzulebilecegini, aglayarak istedigini elde edemeyecegini, onun kucuk hayatindaki zorluklari nasil asabilecegini ogrenmesi gerekiyor diye dusunuyorum.

Ben boyle dusundugum icin zaman zaman 'gaddar anne' lakabini yemiyor degilim :) Herkes cocugunu bir baska sever. Kimisi simdiyi su ani dusunur. Aman uzulmesin, aman minik kalbi kirilmasin der. Bazisi ve benim gibileri ise daha uzun vadeli dusunur. Simdi cocugum uzulmeyecek, ama hayatta uzulmemeyi, dustugu zaman tekrar kalkabilmeyi ogrenebilecek mi kaygisi icinde olur. Daha insallah onunde koca bir hayat var nasil olsa ogrenir mi demek lazim yoksa. Bence aradaki dengeyi kurmak, cocuklarimizi tepemize cikarmamak lazim.

Tuesday 25 October 2011

Gozumuzdeki yas kurumadan...

Daha gozumuzdeki yas kurumamisti halbuki. Hala sehitlere uzulmekte idik. Derken bir kotu haber daha geldi canim ulkemden. Yuzlerce olu, binlerce yarali, milyonlarca gozu yasli insan. 

Ah ah canim ulkem. Gurbette ne kadar ozluyorum seni bir bilsen. Insanini, doya doya Turkce konusmayi,  yemeklerini, bogazini, lahmacununu... Butun guzel seylerin yaninda kotu seyleri bile ozledigim oluyor bazen. Ah canim ulkem gurbetteyken disaridan baktigimda daha da caresiz gozukuyorsun gozume. Elimden birsey gelmiyor birseyleri degistirmek istesem de. Yillardir birseyler degisiyor mu ki sanki? 


Bakiyorum deprem fotograflarina gozlerim yasli, uzuluyorum basta. Sonra birsey farkediyorum. Yikik dokuk bir bina, basinda aglayan ve umut icinde beklesen insanlar. Hemen arkasinda sapasaglam dimdik duran binalar. Ah canim ulkemin hic de canim olmayan muteahhitleri. Sadece cebinize girecek parayi dusundunuz degil mi? Biraz daha az kazanaydiniz da cocuklar, anneler, babalar aglamasaydi. Ah canim ulkemin hic de canim olmayan denetmenleri. Gorevinizi yaptiniz mi ki? Peki ya o deprem vergileri nereye gitti? Turkiye depremle yasamayi ogrenmesi gereken bir ulke. Peki ne yapiliyor hasarlari en aza indirmek icin? Simdi ben nasil takdir-i ilahi deyip uzuleyim. 

Simdi soylenmenin, ona buna suc bulmanin vakti de degil biliyorum. Simdi yardim zamani. Blogcu anne ve slingomom, Van'da ihtiyac sahiplerine nasil yardim edilebilecegini ayrintili bir sekilde yazmislar. Hic birsey geri getiremez gidenleri. Ama belki biraz hafifletir acilari...

Monday 24 October 2011

Gece Sohbetleri

Bizim Tugra tam bir "Gececi Neset". Zira kendisi 10 bucuk 11'den once uyumuyor. Tugra 6 aylikken ise basladigimda, cok dua ettim erkenden uyumasin da eve geldikten sonra biraz vakit gecirebileyim diye. Sonunda duzeni de ona gore ayarlandi. Sabah da sagolsun cok erken kalkmiyor. Simdi 7-24 beraberiz, o yuzden su an aksamin biraz bana kalmasi icin "Keske daha erken uyusa" demiyor degilim. Ama bir turlu basaramadik uyku saatini one cekmeyi.


Artik belirli bir uyku rutini de olusturmus durumdayiz. Uyumadan once iki tane kitap okuyorum Tugra'ya. Yanliiiiz kendisi ben kitap okurken birseyler yemegi cok seviyor. Ya Cherrios dedikleri bizim "pittis" adini taktigimiz kahvaltilik gevreklerden yiyor, bazen uzum, bazen de kavun yiyor. Kitaplarimiz bitince otomatik uyuma moduna geciyoruz. Daha dogrusu ben geciyorum. Tugra yanimda yatip bidir bidir konusuyor. Ilginc olani sabah okuldan geldikten sonra, "okulda ne yaptin, hadi anlat" dememize ragmen anlatmayan veya okulla ilgili duygularini dile getirmekten kacinan Tugra, gece basliyor anlatmaya.

-Ben okula dittim. Anne ditti, sonra deldi beni eve doturdu. Orda oyuncaklar vaaar, arkadaslar vaaaar, ortmen vaaar. Ben aglamiycam, mutlu olucam, anne de mutlu olucak. (Daha once okulla ilgili anlattiklarim bilincaltindan cikip geri bana sunuluyor).

-Gunes bebegini dusurdu, ben Gunese bebegini geri verdim.

-Hani biz tunele dirdiik. Dinonos deldi, kertekele gordum. Korktum ben. Ditmeyelim bir daha oraya. (Universal Studios'da eglenicez diye cocugun odunu dusurduk, buyrun bakalim 2 ay sonra cocuk korkuyla tekrar hatirladi)

- (Ayaklarini duvarda acip kapatarak) Anne bak ben ne yapiyorum. Bak boyle aciyorsun, sonra kapatiyorsun. Ben buyudum. Sen de buyuyunce boyle yapicaksin. (Derken ben kahkahayi patlatiyorum, komik birsey soyledigini anlayan Tugra ben guldukce daha cok guluyor. Gecenin 11'inde kakara kikiri, uykudan eser yok)

- (Pat bir tekme karnima, ahh acidi Tugra). Ozur dilerim anne. Ciciiii ciciiii. Careful anne. (aha yeni bir kelime ogrenmis benim haberim yok)

- (Ustume cikmaya calisarak) Ben annenin yanaginda uyuyucam. (Depelenir depelenir durur, sonra vazgecer)

Daha hatirlayamadigim bir suru sey hakkinda sohbet ediyoruz oglumla. Bir sure sonra, "Hadi Tugra'cim, sana doyum olmaz ama artik uyku saati diyorum". Birseyler daha soyluyor, bir sure cevap vermiyorum, gozlerim kapali yaninda yatiyorum. Sonra zayif noktami yakaliyor. "Seni cok seviyorum anne" diyor. Gel de cevap verme simdi buna. Yumulma yanagina. Bir sure daha gulusuyoruz, sonunda evet sonunda isiklari kapatiktan yaklasik 30-40 dk sonra genelde ben yaninda uyuyakaldiktan sonra uyuyakaliyor tatli Tugra.

Thursday 20 October 2011

Tugris kutuphanede

Bir senedir Amerika'da olmamiza ragmen, burnumun dibindeki hazineyi fark etmemisim megersem. Canim ulkemin baskentinde akademik arastirma yapmak icin bile kutuphane imkanlari kisitliyken, ben ne bileyim koyumuz Ithaca'da bir hazine degerinde kutuphane bulunacagini.

 Amerika'da okumaya ne kadar onem verildigini marketkerde bile bedava kitap imkani sunulmasi ile tecrube etmistim. Tompkins County Halk Kutuphanesi de bunun diger kaniti imis megersem.Yetiskinler icin bir suru kitap bulunmasinin yaninda en onemli ozelligi en az yetiskin bolumu kadar buyuk cocuk kitaplarina ayrilan bir bolumun, daha dogrusu koca bir salonun bulunmasi. Ustelik bir kitabi tam uc haftaligina odunc alabiliyorsunuz. Her seferinde de 20 kitap odunc alinabiliyor. Tugra'nin karti ile beraber sayi cikiyor 40'a. Bunun yaninda bir suru cizgifilm ve film de odunc alinabiliyor.


 Hemen hemen her hafta gidiyoruz kutuphaneye. Tugra da inanilmaz mutlu oluyor kutuphaneye gitmekten ve cok uslu duruyor. Ben  kendimi hazine sandiginin icinde kaybediyorum. En guzel ve Tugra'nin yasina en uygun kitaplari secmeye calisiyorum. Kitap sayisi fazla olunca secmek daha zor oluyor sanki. Tugra da etrafta dolaniyor. Kutuphanenin bazi koselerine boncuklu oyuncaklar koymuslar cocuklar oynasin diye. Onlarla oynuyor. Yasiti gelirse "Hellooo" diyor. Sonra bana kosarak "Anne ben 'hello' dedim arkadasa" diyor seviniyor. "Tugra hadi sen de kitap sec" diyorum. Kalin kapakli kitaplardan secip getiriyor. "Anne bunu da alalim" diye.

Boylece Tugra bir suru yeni kitapla tanismis oluyor. Bugun de haftalik gezimizi gerceklestirdik kutuphaneye. Tam 21 kitap, 1 cizgifilm, 2 tane de film odunc aldik. Kitaplarin cogunlugun tanesi 15 dolar degerinde. Eve 300 dolar degerinde kitapla donduk. Saka gibi. Tabii tasimasi da bir hayli zor oldu.

En komigi kutuphaneden bir elimde kitap torbasi kolumda cantamla cikarken, Tugra "Anne cantan nerde?" dedi. Gorene kadar da rahat edemedi. 2 yasindasin cocum, cantanin kaybolabilecegini, unutulmamasi gerektigini nereden ogrendin. Bu genler ne kadar enteresan. Ben ki kac defa cantasini bir yerlerde unutmus yasi 30'a gelmis bir kadinim hala akillanmaz cantami bir yerlerde unuturum, sen iki yasindasin ne bu tedbir diyesim geldi. Babasinin oglu iste. Tedbirli olunmaz tedbirli dogulur.

24 anne aglarken...


Anne olunca empati yetenegim mi artti bilmiyorum ama Tugra'ya karsi sevgim cosup tastiginda hep bir yerlerde yuregi yanan anneleri dusunuyorum. Cocugu hasta olanlari, cocuguna yarin yemek bulabilecek miyim diye dusunenleri.. Ve surekli dua ediyorum. Ben simdi oglumla saglikli huzurlu sicak bir yuvanin icindeyim. Darda olan yuregi yanan annelere Allahim yardim et diye.


Iste bu yuzden dun cok agladim. Zaten uzulurdum, butun Turkiye uzuldu ama sanki ben o 24 sehidin annelerin ne hissettigini derinden hissettim.  Aklima geldikce agladim. Sen emek emek buyut, vatani gorevine gonder. Sonra, sonrasi cok kotu... Ulkemizin caresizligine agladim. Aglanacak ne cok sey var aslinda...


Friday 14 October 2011

Bir annenin ikna kabiliyeti

2 yas sendromu dalga dalga kendini gosterirken, artik Tugra'ya bir seyi yaptirmak o kadar kolay olmuyor. Eskiden koydugun yerde duran, gel deyince gelen, aciktin mi diye sormadan mama sandalyesine oturtulup yemegi yedirilen kucuk oglum buyuyor. Artik hersey benim kontrolumde degil. "Ben buyuyorum, benim de isteklerim var" diye bar bar bagiriyor sanki kucuk adam.


 Altini degistirmek,ustunu degistirmek, uyumaya bile ikna etmek gerekiyor, O ikna olmadan birsey yapmaya kalktigimda kiyamet kopuyor. Tugra'nin altini degistirmek icin doktugum dil buna ornektir saniyorum. Bizimkinde hala tuvalet egitimi sinyalleri bas gostermis degil. Saatlerde kakali beziyle otursa giki cikmaz. Kaka mi yapti.

- Hadi altini degistirelim Tugra.
-I-iiih yoook.
-Hadi bak yukari cikalim, altini degistirelim, gelelim.
-I-ihh.Altimi degistirmeyelim anne.
-Bak sen Caillou'lu topunu al, yukari atarak cikalim.

 Ikna olur. Top merdivenlerden yukari atilarak, yaklasik 2-3 dakikada yukari cikilir. En son yukaridan top asagi atilir. Top istenir. "Yukari cikarken aliriz, bir daha atariz"  denir ikna edilir. Yukari cikinca alti degismesin diye oradan oraya kosturan Tugra odasinda beklenir. Tugra gelmek istemez. Gulerek kacar. Kendisi cok egleniyordur. Annesi de bir eglenir bir eglenir ki (!) sormayin.

-Hadi Tugra gel annecim hemen degistirelim.
-Hahahah gelmiycem.
-Bak 3'e kadar sayiyorum, gelmezsen ben gelip alicam seni.
-i-iih sen alma.
- Biiir ikiii uuuuc......Hadi bak kim gelicek kim geliceek.

Tugra kosarak gelir. Bu sefer de yataga yatmak istemez. Anne alyansini sismis parmagindan guc bela cikarir verir.

-Sen yuzugu al, isimiz bitince anne al yuzugunu de bana ver tamam mi Tugra?
-Tamam.

Alyansla oynayan Tugra yer yer alyansi kaybeder. Anne 'yuzuk nerdee?' Anne yuzugu bulur. Alt degistirme operasyonu tamamlanir. Anne elini yikamaya gider. Tugra annesinin pesinden 'anne al yuzugun' diye kosar. En azindan sozunu tutuyor :)

Velhasili, 2 yas cocugunu buyutmek bir annenin hayal gucunu ve ikna kabiliyetini bir hayli gelistirir.





Tuesday 11 October 2011

Evdeki sessizlik

Tugra okulda, ev o kadar sessiz ki... Bir mahsunluk var sanki, nesesi yok evin, civiltisi yok. Bilgisayarin basinda rahat rahat oturabiliyorum. "Anne gelsene", "Beni kucagina al" diyen yok. Bu sabah yine soylenerek gittik okula. Gidince de yine mahsunlasti tabii ki. Ama her gecen gun iyiye gidiyor. Kapiya kadar pesimden kovalamadi. Aglayarak da olsa el salladi bana canim oglum.


Ben de Tugra varken yapamadigim isleri yaptim biraz. Mutfak dolaplarini duzelttim. Evi supurdum. Klasik ev hanimligi. Bu sefer hosuma gitti ama. Uzerimden bir yuk kalkti sanki. Tembellikten yapmadigim bir suru isi aradan cikardim. Yarim saat de dinlenme suresi verdim kendime. Rahat rahat bilgisayar basinda oturabilmek icin.Ama evdeki sessizlik o kadar derin geldi ki, huzunleniverdim.

 Birazdan Tugra'yi almaya gidecegim. Iste gunun en guzel saati bu. Cunku gizlice kapidan oglumu gozetliyorum. Bensiz arkadaslari ile nasil oynuyor diye. Cok eglenceli oluyor. Sonra kapidan iceri girince, "anne anne" diye bana kosmasina bayiliyorum. Ben oradayim diye biraz daha oyun oynuyor. Sonra da mutlu bir sekilde ayriliyoruz okuldan ve evimizin civiltisini geri getiriyorum. O gelince hayat buluyor evimiz.

Canim oglum, sen hep mutlu ol, saglikli ol. Evimizin nesesi ol, yuvadan ucup gidince de kendi evinin nesesi ol. Seni cok seviyorum

Saturday 1 October 2011

Bir zamanlar Tugra'nin annesi

Bir zamanlar Tugra'nin annesi bendeniz de cocuktum. Calisan ve bir evin yukunu ustunde tasiyan annem beni sevip ozel ilgi gosterdiginde cok mutlu olurdum. Arkadaslarim ile ogretmencilik oynardim. Bebeklerim ogrenci olurdu, onlara ders anlatirdim. Tenefus aralarinda da kalemle sigara iciyormus gibi yapip diger ogretmen arkadaslarim ile kocalarimizi cekistirirdik. Evcilik oynardim bazen. Bir sandalyeye iki kisi oturur dolmusa binip gezmeye gidiyormus gibi yapardim.


En cok anneannem, dedem, teyzem, dayim ve kuzenlerimin yanina Istanbul'a gitmeyi severdim. O kadar severdim ki daha ilkokuldayken israrlarima dayanamayan annem ve babam beni tek basina otobuse bindirmeye ve yaz tatilini orada gecirmeme ikna olmuslardi. Dedemin ceyiz dukkaninda calismayi severdim. Evin altindaki dukkana sabahtan gider toz alir, raflari duzeltirdim. Musteri gelince boyuma bakmadan tezgahin arkasindan nevresim begendirmeye calisirdim. Bazen basarili da olurdum. O zaman cok mutlu olurdum, "Ben sattim" diye. Orada calismayi o kadar benimsemistim ki, birgun dukkanin kapisina "Eleman araniyor" diye yazi asilinca cok bozumustum. "Ben varim ya" diye.   Havalar isininca Bayramoglu'ndaki yazliga giderdik hep beraber. Sabahtan aksama kadar kuzenlerim ile oynar, havuza girer, sozum ona onlara ablalik yapardim.

Dayimin "Cevat Kelle" kamerasina poz vermeyi cok severdim. Yeryer bir koltukta bacak bacak ustune oturup poz verirdim, yeryer "Surahi Nine" taklidi yapardim, yeryer "Aboneyim abone" "Zimterelelli" sarkisini soylerdim.

Bana hep "Cadi Berrak" derlerdi. Tamam kabul ediyorum, ozellikle dayimin kamera kayitlarini izledikten sonra, cok kolay bir cocuk degilmisim. Ama anladigim ilgiyi cok seven ve kiskanc bir cocukmusum. En komigi "Sen beni sevmiyorsun. Sen abime canim oglum dedin, bana sadece Berrak dedin, sen beni sevmiyorsun" diye anneme olan isyanim sanirim. Tamam arada fevrilese de biliyorum. Ama ben cadiysam, digerleri ne. Ben cadi falan degilim bana ne :)

O zamandan bu zamana ne kadar cok sey degisti. Benimle evcilik oynayan arkadaslarim, evlenip cocuk sahibi oldular. Bebekliklerini bildiklerim ve hala kucuk sandiklarimin universiteye girdigini duyunca sasiriyorum. Halbuki ben bile anne oldum. Canim dedem gecenlerde rahmetli oldu. O dukkan ve evin bulundugu binanin yerine baska bir bina yapildi. Dukkan da yan sokaga tasindi. Arada gidip oturdugumda, musteriler beni tezgahtar sanip bisey sorduklarinda ilgilenmiyorum bile. Halbuki kucukken beni kaale alsalar diye beklerdim. Kuzenlerim kazik kadar oldu, neredeyse dukkanin basina gececekler. Cocuklugumu gecirdigim Bayramoglu'ndaki eve ise cok az gider olduk.

 Zaman ne cabuk geciyor. Dun cocuk olan ben simdi anneyim. Hala ne zaman buyuyup anne oldugumu anlayamiyorum cogu zaman. Kendimi hala cocuk hissediyorum. Hala ilgi bekliyorum ve hala kiskancim. Cocukca hareketler yapiyorum bazen. Bu Tugra'nin cok hosuna gidiyor. "A arkadas geldi" diyor kendi kendine herhalde. Dun "Aboneyim abone" sarkisini soyleyen ben, bugun Tugra'ya cocuk sarkilari soyluyorum.

Bugun cocuk olan Tugra yarin baba olucak, ben de babaanne. O zaman da o bu zamanlari dusunup, ah vah edecegim herhalde. Anin kiymetini bilmek, doya doya yasamak lazim hayati. Zira tutamiyoruz zamani...

Friday 30 September 2011

Dalga dalga iki yas sendromu

Bu iki yas sendromu nasil birsey henuz anlayamadim. Bir sure gizliyor kendini. Tugra uysal, uyumlu, sorunsuz bir cocuk oluyor. Cok sorunlu oldugundan degil genelde zor bir cocuk degil hakkini yemeyeyim. Sonra bir bakiyorsun birsey oluyor, bizimki isyankar kesiliyor. Sakinligi ve mutlulugu pamuk ipligine bagli oluyor. Kontrolu ele aliyor, o istemeden adim atamiyorum, oyuncagini yerden alip baska yere koysam, "hey sana ne oluyor" der gibi alip geri yere atiyor. O zamanlarda her hareketime dikkat etmek zorunda oluyorum. "Allah simdi kiyameti sokucek" diye odum kopuyor. Isin asli kucuk bir cocuk evde diktator kesiliyor.


Bugun ciddi bir kriz yasadik, hem de disarda evde de degil. Tugra'yla  kutuphaneye gittik. Guzelce kutuphane kartimizi cikardik. Sonra kitap secmek icin salona girdik. Ben kitap secerken o da oradaki yasitlari ile oyun oynadi. Buraya kadar hersey guzel. Sonra cikarken kutuphane kartini istedi. Verdim, yok para istiyorum dedi. Park metreye paralari o atmisti, oradan aklina geldi sanirim. "Para oyuncak degil, al kartini dedim", almadi. Bu sefer "Hadi gidelim" dedim. "Kartimi ver" diye ciglik atti resmen. Ben de kaptigim gibi kutuphaneden cikardim. Disarda biraz sakinlesmesini bekledim. Yanimizdan gecen bir kadin "iki yas sendromu degil mi" diyerek bana acir gozlerle bakti.

Biraz konusarak sakinlestirmeye calistim, kutuphane kartini eline verdim. Bu sefer "kucagina al" diye aglamaya basladi. Elimde 8-10 tane kalin kapakli ve buyukcene cocuk kitabi, kucagimda tasimam mumkun degil. "Alamam bak ellerim dolu" dediysem de dinletemedim. Maamafih bizimki sakinlesmedi, ben de tuttum elinden aglaya aglaya arabaya bindirmeyi basardim. Arabada da isyan devam etti. Elindeki karti yere atti, bu sefer "kartim yere dustu" diye aglamaya basladi. Kenara cektim, karti verdim, sarildim sakinlestirdim ve yolumuza devam ettik. Derken eve gelip arabadan inince yine "kucagina al" diye aglamaya basladi. Elimdeki kitaplari yere biraktim kucagima aldim. Bu sefer "kitaplarimi isterim" diye yikti ortaligi. Eve gelince de beni uzdugunu anladigi icin bir sure kucagimdan inmedi.

Ciddi bir kriz atlattik anlayacaginiz. Bununla bas etmeyi ogrenmem lazim. Yeni taktikler gelistirmem lazim biliyorum. Biraz daha sabirli olmam lazim. Karsimdakinin mantiktan cok uzak iki yasinda bir cocuk oldugunu unutmamam lazim. Lazim da lazim iste..

Thursday 29 September 2011

Tembel (!) ve mutlu anne

Amerika'da Turkiye'deki hayat standardimizin cok altinda yasiyoruz. Bulasik makinamiz yok. Camasirlarin agzini burnunu kaydiran, renklerini degistiren Turkiye'de olsak yuzune bile  bakmayacagim kucuk bir camasir makinamiz var. Eve temizlige gelen yok.  Ustune bir de ilgi bekleyen, onunla surekli oyun oynamami bekleyen bir Tugra var. Arada gelip yuku hem duygusal olarak hem fiziksel olarak hafifleten, hayatimizin olmazsa olmazlari annelerse okyanusun diger ucunda. Demem o ki ustume yapismis bir suru onemli rol var: ev hanimligi, annelik ve hatun kisi rolu.


Bu uc onemli rolu layikiyla yerine getirmeye calisiyorum butun gun. Oyle ki zaman yetmiyor. Hic tevazuu gostermeyecegim annelik rolunu layikiyla yerine getiriyorum. Hayatimi neredeyse tamamen Tugra'nin mutlulugu uzerine organize ediyorum. Ama hepsi layikiyla olamiyor iste. Birini yapinca digerinin ucu kaciveriyor, yetisemiyorum. Tugra ile ilgileneyim diyorum, bulasiklar birikiyor. Ev isini yapayim diyorum. Tugra icerden "anne gelsene oyun oynayalim" diyor. Serdar "E bir gelseydin de iki cift laf etseydik" diyor.

Butun bu rollerin yaninda bir de ben varim. Kendime de zaman ayirmaya calisiyorum. Haftada iki saat Ispanyolca kursuna gidiyorum. Yine haftada iki saat Cornell'in koro calismalarina katiliyorum. Ama o da yetmiyor. Yetmiyor iste. Layikiyla kendim bile olamiyorum.

Amerika'da gecirdigimiz bir sene sonunda bayagi bir yol katettim ve kucagimda dort karpuzu tasimayi ogrendim diyebilirim. Eskiden Tugra kendine kendine pek oyun oynamadigi ve orayi burayi kurcaladigi icin basindan cok ayrilamiyordum. Uyuyana kadar onunla ilgileniyordum. Uyuduktan sonra da yemek yapiyor, evi toparliyordum. Butun isleri bitirip, oturmamla Tugra bey uyaniyordu.

Simdiyse Tugra'nin buyumesi isimi kolaylastirmaya basladi. Artik sabahtan Tugra ile oyun oynuyor, onu egliyorum. Sonra bakiyorum kendi kendine oynamaya basliyor, ben mutfaga girisiyorum. O uyanikken yemekleri yapiyorum. Uyudugunda da resmen tembellik yapiyorum. Aslinda kendime vakit ayiriyorum, kitap okuyorum, uyuyorum, canim ne isterse onu yapiyorum. Bulasik mi birikmis, bana ne, yerler mi pis kimin umrunda. Benden onemli mi? O tembellik bana cok iyi geliyor. Tugra uyandiginda canindan bezmis bir halde olmuyorum. Oglumu mutlulukla aliyorum yatagindan. Benim mutlulugum ona da geciyor, ikimizin mutlulugu evimizin babasina da geciyor. Mutlu bir aile oluveriyoruz :)

Artik tembel (!) ama mutlu bir anneyim. Herkese tavsiye ederim.

Mujde Tugra okula alisiyor..

Tugra'nin okul macerasi son hiziyla devam ediyor. Tam 3 kere bensiz okulda kaldi. Ilk gun hem onun icin hem benim icin zor gecti. Onu aglayarak biraktim, sonra okulun girisinndeki koltuga oturdum. Orada kalmayi planliyordum, eve gidesim yoktu hic. Sonra okulun muduru geldi yanima. "Iyi misin?' dedi. Demesiyle ben ohoyle aglamaya basladim. Icerde Tugra agliyor, disarda ben. "Burada durma, eve git, gerekirse biz seni arariz" dedi ve resmen kiskisladi beni :)


Kiskisladi ama benim ayaklarim eve gidemedi bir turlu, biraz okulun disinda yurudum, sonra Tugra'nin sinifinin penceresini gozetledim. Agladigini duydum. "Yok yapamayacagim" ben dedim kendi kendime. Sonra kendimi sakinlestirdim. Bir sans vermeye karar verdim Tugra'ya ve evin yolunu tuttum. Ruh gibiydim resmen, icim paramparca. Zaman gecse de gitsem oglumu alsam diye bekledim. Serdar evdeydi, erken ciktik evden biraz yuruyus yaptik, sonra erken de olsa gittik okula. Biraz disarda gozetledik sinifi. Aglama sesi gelmiyordu, sevindik. Gidip icerden gozetleyelim dedik. Bi de gittik ki bizimki elinde Mickey Mouse'u, su sisesi ve montu kapida soyleniyor, "Anne gelsene" diyor. Montunu da gitmis dolabindan almis. Daha fazla dayanamadik ve girdik iceri. Ogretmenin dedigine gore butun gunu soylenerek gecirmis. Arada oyuna katilmis ama cok kisa sure. "Alisicak merak etmeyin" dedi ogretmen de biraz icimiz rahatladi. Eve geldik, Tugra resmen yapisti bana, ustume yatti kalkmadi bir sure.

Araya haftasonu girdi. Okul konusunu cok acmadik. Ama arayi da cok sogutmamak icin okulda cektigimiz videolari seyrettik. Derken okul gunu geldi catti. Bizimki okula gidecegini duyunca, "gitmiycem" diye aglamaya basladi. Zarzor ikna ettim. Sinifa girince de "anne gitme" diye aglamaya basladi. Ama ben cok pozitif bir sekilde, onu cok sevdigimi ve geri gelecegimi defalarca soylerek biraktim oglumu. Bu sefer 1 saat kadar soylenmis, mizirdanmis. Almaya gittigimde aglama sesi yoktu. Bir de girdim ki bizimki ogretmeni ile resim ciziyor. Bu sefer beni gorunce aglamakli oldu. Sonra tekrar oyuna daldi. Ama eve geldiginde cok mutluydu. "Sanki ben basardim, annemsiz oyun oynadim, annem gitti ama sonra geldi, gordun mu bak geldi" edasi vardi. Bir de sevgilisinden ayrilmis da tekrar kavusmus gibiydi. Beni bir sevdi, bir optu kokladi uyuturken.

Bugun ucuncu kez biraktim. Yine zor ayrildik. Eve geldigimde biraz umitsizlige kapildim yine. Ama almaya gittigimde daha da guzel bir manzara ile karsilastim. Tugra arkadaslari ve ogretmenleri ile nese icinde oyun oynuyordu. Derken babasinin ve benim kapidan onu gozetledigimizi gordu ve hemen kapiya kostu. Aglamakli da olmadi. Ogretmenin dedigine gore bu sefer sadece 10 dakika aglamis. Ara ogun saatinde sofraya oturmak istememis. Sonra yedikleri mi hosuna gitti bilmiyorum, ogretmene gidip Ingilizce "Can I have some?" demis. Aynen boyle demis. Soklardayiz, o kadar cabuk ogreniyor ki. Sonra da gayet guzel bir gun gecirmis. Yine ayni mutlulukla eve donduk.

Ama en mutlu bendim. Resmen havalara uctum. Kucuk oglum okuluna alisiyor, annesiz tek basina ayakta kalmaya alisiyor. Bir anne olarak icimi kemirmekte olan "cocugum icin yanlis mi yapiyorum acaba" kaygisi da yavas yavas azalmaya basladi. Cunku okula her gidisinde yeni birsey ogrendigini goruyorum. Hem davranissal olarak hem Ingilizce olarak. Mesela okulda ara ogun saatinden sonra cocuklara kendi tabaklarini kaldirmayi ogretiyorlar. Bizimki gecen gun yemegini yedi, sonra "dur ben goturucem" dedi ve aldi tabagini mutfaga goturdu. Ehil ellerde ve dogru egitimle bir cocuga neler ogretilebilir bunu bir kez daha gordum.

Demem o ki haberler simdilik iyi, Tugra da ben de okula alisiyoruz. Artik "anne hadi okula gidelim" diyecegi ve onu almaya gittigimde "anne eve gitmeyelim" diyecegi gunleri bekliyorum. Onun icin biraz daha zamana ihtiyacimiz var farkindayim.

Wednesday 21 September 2011

Ben krese hazir miyim?


Bu hafta iki gun daha gittik krese. Tugra'yi birakma denemelerinde bulundum, ama kesinlikle kabul etmedi. Ben de birakmadim. Bir kosede oturdum, kesinlikle mudahale de etmedim. Ben orada oldugum sure boyunca gayet iyi oynadi. Ama arada arkasini donup bakti ben orada miyim diye. Beni goremeyince huzunlendi, annem nerede diye. Ona haber vermeden gizlice gitmeyecegimi soyledim. Ogretmeni ile konustum. Gizlice gitmedigim surece psikolojisinin olumsuz etkilenmeyecegini soyledi. Her seferinde belirli bir rutin ile onu birakirsam zamanla alisabilecegini de soyledi. Yarin Mickey Mouse'umuzu da alip gidecegiz ve ben oglumla vedalasacagim. Bu sefer yapacagim.

Diger taraftan, can cekismekteyim. Kafamdaki milyonlarca soru isaretine cevap bulabilmek icin can cekismekteyim. Tugra krese hazir mi? Acaba cok mu erken davrandik? Acaba 3 yasini mi bekleseydik? Acaba psikolojisini olumsuz etkiler miyim? Acaba Tugra'yi ziril ziril aglayarak da olsa birakarak krese alistirmali miyim? Gorece maddi bir fedakarlik yapiyoruz, buna degecek mi? Ve daha nicesi..


Forumlara bakiyorum, bloglari okuyorum, cocugunu krese gonderen aileler ile konusuyorum. Yine de sorularima cevap bulabilmis degilim. Anladigim tek sey bunu zamanin gosterecegi. Bu surecte Tugra'nin hirpalanmasindan korkuyorum.

En onemli soru, krese ben hazir miyim? Bugun Slingomom'in uygun kres secimi ile ilgili uzman gorusune yer verdigi yazisi bu konuda cok aydinlatici oldu. Kres icin uygun zamanin annenin krese hazir olmasi ile dogru orantili oldugunu, cocugun anneden aldigi olumsuz enerji ile daha cok zorluk cikaracagini yazmis eski yuva isletmecisi Esra Madran. 

Ben istedim ki, eve girmek istemeyen, arkadas arkadas diye gezinen oglumun bir suru arkadasi olsun, doya doya oynasin. Hem zaten 1 sene sonra Turkiye'ye donunce, ben ise baslamak zorunda oldugum icin krese baslayacak. Bari onceden alissin. Minik oglumun aglamasini, uzulmesini istemedim. Bu yuzden butun cekincelerim.

1 ay deneme suresi verdim kendimize. Baktim olmuyor, kres maceramizi sonlandiracagim. Gerci Tugra sadece iki yarim gun gittigi icin, ogretmen 1 ayda tamamen alisamayabilecegini soyledi. Ama biraz olsun bir iyilesme gorursek bu da bir kardir. Yarin ola hayrola...


Sunday 18 September 2011

Mukemmel sekilde mukemmel olmayan ebeveynler

"Mukemmel sekilde mukemmel olmayan ebevenynler", diger deyisle "Perfectly imperfect parents" terimini Amerika'da ogrendim. Hatta bir diger slogan da "Biz mukemmel degiliz, biz ebeveyniz". Ilk duydugumda fark ettim, aslinda cocuklarimizi en iyi sekilde yetistirmeye calisirken bir suru hata yaptigimizi. Sonucta biz de insaniz, zaman zaman sabirsizlaniyoruz, sinirimize yeniliyoruz, ya da dogru yaptigimizi zannedip bir suru hata yapiyoruz cocuklarimizi buyuturken.


Sahsen ben mukemmel sekilde mukemmel olmayan bir ebeveynim. Bana gore cocuk yetistirmek bir sanat. Ben bu sanati icra ederken zaman zaman ince ince calisiyorum, her detayini ayri ciziyorum resmin. Zaman zaman ilhamini kaybetmis sanatci gibi oluyorum,  sanat cira etmek istemiyorum, boyalari rast gele surmek istiyorum tuvale. Zaman zaman yanlis yaptigimi fark ediyorum, kendime getiriyorum kendimi. Zaman zaman hak veriyorum kendime "ben de insanim" diyorum. "Anne" olmak ile "kadin" olmak yada "genc kiz" olmak arasinda kaliveriyorum. Bu ikilemlerde kalirken mukemmel hatalar yapiyorum.

Misal Tugra'ya bagirmamayi, istedigini bagirmadan soylemeyi ogretmeye calisirken, kendimi bagirirken buluyorum. Bir cocuga "bagirma" demeyi bagirarak soylemek ne kadar etkili olursa o kadar etkili oluyor. Onun cocuk oldugunu unutuyorum bazen. Altini degistirmek yada ustunu giydirmek yada merdivenlerden yukari cikarmak istedigimde kahkahalarla benden kacip oyun oynadiginda bu bana hic eglenceli gelmiyor. Hatta sinirleniyorum bile. Bir an once isimi bitirmek istiyorum o an, oyun oynamak istemiyorum. Bence en kotusu, yemek yedirmek icin ikna aracimin televizyon olmasi. Yemek yemeyi televizyon seyretmek zannediyor. "Anne cok aciktim, bana mama getir, televizyonu ac" diyor. Bazen sirf televizyonu acayim diye bile aciktim diyebiliyor. Bazen anne olmak istemiyorum, hicbir sey dusunmeden avare avare plan yapmak gezmek istiyorum.

Evet ben mukemmel bir ebeveyn degilim. Ama bir ebeveyn ne kadar mukemmel olabilirse o kadar mukemmel olmaya calisiyorum. Icime sinerek buyutuyorum Tugra'yi. Cok emek veriyorum, cok zaman harciyorum, fazlasiyla sevgi ve ilgi ile doyuruyorum. Onu adam yerine koyuyorum. Mukemmel bir birey olmasini sagmaya calisiyorum ama mukemmel olamayacagini biliyorum. En azindan mukemmel sekilde mukemmel olamayan bir birey olsun istiyorum...


Friday 16 September 2011

Okulda 4. ve 5. gun

Okulda ilk haftamizi tamamladik. Guzel ve umut dolu baslayan haftayi umitsizlikle tamamlamis bulunuyoruz. Zira bagrima tas basip aglayarak da olsa Tugra'yi bensiz birakmayi denedim. Biraz koridorda oyalandim, susar belki dedim. Susmadi, bari gideyim de sesini duymayayim dedim. Giriste Gunes'in annesini gordum ve ben de koyverdim. Biraz birbirimizi rahatlattik. Aradan 10 dk gecti. Susmustur herhalde, gidip bakayim dedim ki bizimki aynen devam. Kresin genel sorumlusu benim halimi gorunce "Ben gidip bakayim" dedi. 5 dk sonra dondugunde "Hala agliyor isterseniz gidin" dedi. 

Enteresan olani beni gorur gormez sustu ve hemen oyun oynamak istedi. Bir onceki gune gore daha az mahsunlasti. Eve geldigimizde de keyfi daha yerindeydi. Ogretmene onlar icin sorun olmazsa bu gecis suresini biraz uzatabilecegimizi soyledim. Okuldan nefret etmesini istemiyorum cunku. Yine eve donmek istemedi en azindan bu iyi bir gelisme.

Derken 5. gun daha okula girer girmez, "anne sen beni birakma" demeye basladi. Ben aciklasam da ne fayda. Birakma da birakma. "Tamam ben sonra gidicem" dedim. Birkac defa gitme denemesinde bulundum. Daha gitmek kelimesini kullanmamla aglamaya basladi. "Tamam o zaman eve gidelim" diye blof yaptim, blofumu gordu namussuz. Sandim ki okulu cok sevdiginden "tamam sen git" desin. Hah mort oldum resmen. Sonuc bu gidisle okulun kadrolu elemani olacagim. 

En buyuk zorluk Tugra'nin Ingilizce'yi henuz tam anlamiyor olusu. Bizimkisi zaten geveze bir cocuk. butun gun konusur, soru sorar, cevap bekler, birsey gosterir, sen "aa evet ben de gordum" diyene kadar tekrar eder. Simdi onu annesi olmadan dillerini bile anlamadigi yabancilarin yaninda birakmaya calisiyorum. Hakli cocuk.

Simdi yeni stratejiler denemeyi dusunuyorum. Oncelikle Tugra'nin ogretmeni biraz daha anlamasini saglayana kadar sabredecegim. Sonra ogretmene faydali Turkce kelimelerden olusan bir liste verecegim. Artik Tugra mi once Ingilizce ogrenir, ogretmeler mi Turkce ogrenir onu gorecegiz beraber. Diger yandan,  Mickey Mouse'u (Tugra'nin deyimiyle Mickey Mamadus) devreye sokmayi dusunuyorum. Ben gidince ogretmen onu versin Tugra'ya. En azindan sinifta annesinden baska tanidik bir yuz :) Bizimki yer mi bilinmez ama belki sakinlesmesinde faydali olur.

Umitsizim, korkuyorum, acaba yanlis mi yapiyorum diye surekli sorguluyorum. Icgudulerim diyor ki biraz sabretmemiz gerek. Gerekirse 1 ay gidecegim krese oturucam bir kenarda. Ama alistiracagim Tugra'yi bensiz kalmaya. Yani umarim...




Thursday 15 September 2011

Okulda 2. ve 3. gun

Kreste ikinci gunumuz de bekledigimden iyi gecti. Tugra ile beraber gittik. Tugra yine cok heyecanli ve hevesliydi. Gider gitmez Tugra'nin ogretmeni koordinatorle olan toplantimi hatirlatti. Tugra oyuna dalmisti zaten. "Tugra'cim ben simdi gidiyorum, gelicem sonra dedim". "Tamam" dedi. Yarim saat suren toplantidan sonra dondugumde, Tugra hala kendi kendine oyun oynuyordu. "Vay be" dedim kendi kendime. Oglum buyumus, cok heyecanlandim ve mutlu oldum.


Ikinci gun de can alici sahneler yasanmaya devam etti. 1 bucuk yasinda olan iki cocuk ara ara agliyordu, benim de icim parcalaniyordu. Dikkatimi ceken nokta, ogretmenlerin cocuklari telkin etmeleri, ama direk onlarla ilgilenmemeleri, kendi kendine sakinlesmelerini saglamakti. Bunu koordinatorle de paylastim ve bunun genel bir politika ya da strateji olup olmadigini sordum. Orada toplam 10 tane cocuk oldugunu, iki cocuk ayni anda aglarken, ogretmenler onlarla ilgilenirse, diger 8 cocugun basibos ve ilgisiz kalacagindan bahsetti. O kadar ki arada dayanamayip cocuklari ben sakinlestirip, dikkatlerini baska yere cekiyordum. Bilemiyorum biz mi farkliyiz Amerikalilardan. Yargilamadan anlamaya calisiyorum su an.

Diger can alici nokta, bir ara cocugun birinin beni oyun arkadasi ilan etmesiydi. Benden kacip, sonra kosarak gelip, en sirin gulumsemesiyle "Hiii" diyordu. Ah ah benden super kres ogretmeni olurmus. Bunu bir kere daha fark ettim. Minik Lucia da(daha once Lusha yazmistim ama meger Lucia diye yaziliyormus) beni yanina oturttu, benimle oynamak istedi. Sonra Tugra ile beraber oynamaya basladilar. Bir ara Lucia'nin ici kaynadi, Tugra'ya sarilmak istedi. Tugra elindeki oyuncagi alacagini zannetigi icin Lucia'yi ittirince, Lucia aglamaya baslamasin mi? Sonra Tugra sarildi da gonlunu aldi.

Derken 3. gune geldik. Gittigimizde yillik tatbikat vardi. Butun okulu bosaltmislar, cocuklar el ele tutusmus yuruyorlardi. Biz de katildik konvoya. Tugra da arkadasinin elini tutarak yurudu, yuzunde gulumsemeyle. Tatbikat bitip biz sinifa girdigimizde ben ogretmene Tugra'yi bugun de yalniz birakmayi dusundugumu soyledim. Sonra Tugra ile vedalastim ve kresin girindeki koltukta biseyler okumaya basladim, aklim Tugra da kalarak. 20 dakika sonra resepsiyondaki kiz Tugra'nin aglamakta oldugunu soyledi. Nedense hic beklemiyordum. Tugra 2 gunde bana cok guven vermisti. Bir gittim ki bizimki iclenerek agliyor, annemi isterim diye. Meger ogretmen ellerini yikamak uzere kucagina almis ve bizimki basmis yaygarayi. Dil anlamamasi en buyuk problem. Ikincisi, Tugra oyle herkese kendini elletmez. Disardan gulumser ama fazla yaklastirmaz kendine. Once guven duymasi, alismasi gerekir.

Aslinda bundan dolayi agliyor olmasi biraz rahatlatti. En azindan durup dururken annem nerde diye aglamadi. Sonra ben sakinlestirdim, anlattim ogretmen elini yikamak istemis diye. Sonra oyun oynadik yine. Giderken de gitmek istemedi. Ama biraz etkilendi galiba, ben bir ara evden ciktigimda babasina icli icli "annem nerde" demis birkac defa. Beni sorarsaniz ben zaten butun gece yuregimde bir sizi ile gezip caktirmamaya calistim. Ne kadar agladi, nasil agladi diye dusunup durdum, bir basina cocugum kendini yapayanliz mi hissetti?

Carpici bir diger nokta ise, birgun once hickirarak aglayan iki cocugun hic aglamiyor olusuydu. Tugra okula baslamadan koordinator alisma sureci hakkinda bana "yara bandini yavas yavas cekmektense bir seferde cekmek cok daha iyidir" demisti. Ama o cocuklari aglayarak gordukten sonra Tugra'nin da bir butun gununu oyle aglayarak gecirdigini bilerek yasayamam gibime geliyor. Benim isim zaten Tugra, uzatalim alisma surecini, gerekirse ben 1 ay gidip giristeki koltukta oturayim, ellerini yikamaya altini degistirmeye gireyim Tugra ogretmenlerine yaptirana kadar. Arkasi yarin...

Tuesday 13 September 2011

Okulda ilk gun



Tugra gunlerdir "Ben okula ditcem, oncaklarla oyniycam" diyor, okulunun yanindan gecerken "bak okulum" diye gosteriyordu. Beklenen gun geldi. Dun okulun ilk gunuydu. Bir heyecan cantamizi hazirladik. Tugra cantasini eline aldi, eke toka kapidan cikti okula gidicem diye. Gunlerdir suren yagmurlu, bulutlu ve hatta sisli havadan sonra sansimiza hava da cok guzeldi, yuruyerek gittik okulumuza.

Tugra daha okulu gorur gormez "okula deldik, yuppi" demeye basladi. "Hadi bakalim dedim, umarim bu heves bu heyecan hep devam eder". Sonra Tugra'nin sinifina gittik. Ilk gun oldugu icin biraz gec gittik ve ben de Tugra'ya eslik ettim. Meger parka cikma saatiymis. Tugra'nin canina minnet. Tugra hemen ogretmenleri ile tanisti. Sansimiza yeni bir Turk cocuk daha basliyormus. Iki kucuk Turk birbirini buldu koca kreste. 

Ilk gun benim icin can alici bir sahne yasandi. Parkta oynarken, sarisin tatli mi tatli, topanak mi topanak bir kiz cocugu bana yaklasti. "Anne, baba" dedi aglamakli bir sesle. "Annen baban gelicek sonra merak etme" dedim. Benden medet umdu, kollarini uzatti. "Ay canim sarilmak mi istiyorsun" dedim. Bir guzel sarildi bana. Benim icimin yaglari eridi. Bir acidim orada cocuga. Bir an umitsizlige kapildim, ya Tugra da boyle olursa diye. Adi Lusha imis, daha bir bucuk yasindaymis ve ilk defa annesi olmadan gelmis. Arada ogretmen dikkatini baska bir seye cekiyor, sakinlestiriyordu Lusha'yi. Ama en cok ogretmenin kucaginda, ona sarilinca sakinlesiyordu. Ilerleyen saatlerde sakinlesti de benim de icim rahat etti. Derken yine annesiz ilk gununu geciren Victor hickira hickira aglamaya basladi. Ben de neredeyse koyvericektim kendimi, gozlerim falan doldu. Tugra gormesin diye 30 takla attim. Neyse Victor'un annesi zaten binada bekliyormus, o da annesini gorunce sakinlesti.

Derken sinifa girme saati geldi. Tugra yeni oyuncaklari gorunce cok mutlu oldu. Doya doya oynadi. Sonra ogretmen "Hadi oyuncaklari toplayalim, sonra sarki soyleyecegiz" dedi. Kimse orali olmadi. Bizimki evden oyuncaklarini toplamaya aliskin. "Tugra hadi ogretmenine yardim et" dedim. Bir oyuncakla mesgul olmasina ragmen hemen gitti ve ogretmeni ile oyuncaklari topladi. Ogretmeni ingilizce birseyler soyluyor, bizimki anliyormus gibi (belki de anliyordur), basini salliyor, "Ok, yes" diyordu. Cok tatliydi. Derken sarki soylediler, cubuklari birbirine vurup ritim tuttular. Eve gitme saati gelince "Hadi Tugra gidiyoruz, yarin tekrar gelicez" dememle, Tugra "gitmeyelim" diye hungur hungur aglamasin mi? Ogretmenler bile sasirdilar. aslinda bu benim cok hosuma gitti. Demek ki sevdi dedim. 

Bakalim Tugra bensiz kalabilecek mi? Ilk gun bana cok umit verici geldi, umarim bekledigim gibi olur. 

Tuesday 6 September 2011

Tugra'nin doktor macerasi

Tugra'nin doktor kontrolleri biz Turkiye'deyken, yani 1 yasina kadar cok rahat geciyordu. Sarisin, renkli gozlu, bol bol gulumseyen, sakin sakin konusan bayan bir doktoru vardi. Tugra'yi da sakin sakin muayene ediyor, huysuzlaninca zorlamiyordu. Tugra cogu zaman gulumseyerek muayene oluyordu.


Derken Amerika'ya geldik. Amerika'ya gelir gelmez Tugra ateslendi, meger dis atesi imis. Biz bir panik doktora gittik, cunku Tugra hic bu kadar ateslenmemisti. Tecrubesizlik iste. Cocuk zaten ortama yabanci, anlamadigi bir dil konusuluyor, hic de eskisi gibi sevimlilik yapan yok, dolayisiyla doktora gitme olayina antipati beslemeye basladi. Sigortasi da yoktu henuz, bir ates olcme ve "ates dusurucu verin" tavsiyesi bize 250 dolara patladi.

Tugra'nin rutin kontrolleri icin 1-2 yas doneminde pek cok kere doktora gitmemiz gerekti. Buradaki doktorumuz Hintli bir amca. Tek sevimli yani taktigi cizgi film karakterli kravati. Tugra zaten erkeklerden pek hoslanmiyor basta, ortama yeni bir erkek girince alisana kadar korkuyor ve utaniyor, haliyle yeni doktorundan pek hazzetmedi. Dolayisiyla Tugra'yi doktora goturmek bir olay haline gelmeye basladi.

Bugun 2 yas kontrolune gittik. Gitmeden Tugra'ya anlattim. Bak doktora gidicez, doktor senin boyunu olcucek, kulagina bakicak, kilona bakicak, sonra da trenlere gidicez (Barnes and Noble yani). Trenleri duyunca bizimki doktor kismina pek takilmadi. Derken ben tek basima goturdum Tugra'yi. Muayene odasina girer girmez basladi bizimki bagirmaya. Aglamak degil ama bagirmak, hatta bagirmak da degil ortaligi inletmek. "Ustunu cikarin" dediler. Mumkun degil, ben kolunu cikarmaya calisiyorum, o geri sokuyor, bir yandan da "cikarma" diye bagiriyor. Hintli amca geldi, hicbirsey yapmiyor, Tugra'ya dokunmuyor bile. Ama Tugra avazi ciktigi kadar bagiriyor, bir yandan da kapiyi gosterip "anne didelim, ac kapiyi" diyor. Onun bagirtisindan doktorun soylediklerinin yarisini duyamadim zaten. "Hadi Tugra'nin boyunu olcelim" dedi. Tugra kucagimdan inmiyor. Indirmeye yeltendim, iki bacagi ile bacaklarima sarilmasin mi? Ben artik isi gucu biraktim, gulmeye basladim.  Kilosunu da kucagimda olctuler. Ama bunun icin benim tek basima tartilmam gerekiyordu. Hemsirelerden biri kucagina aldi,ordan nasil kucagima uctu ben bilirim. Sonra bir aglayasim geldi. Basima agrilar girdi.

Tugra resmen mucadele verdi, yer yer doktora tekmeler savurdu, bagirmaktan ve tepinmekten sirilsiklam oldu. Zaten doktor basta "good job, aferin sana" diye muayeneye basliyor. Muayenenin sonuna dogru "Oh my God, aman Tanrim" demeye basliyor. Birgun " Hic boyle bir hastaniz var mi?" diye sordum. "Biliyor musunuz? Bu cocuk Dunya'yi fethedicek, ben hic bu kadar guclu ve kararli bir sekilde mucadele eden bir cocuk gormedim" dedi.

 Arada odadan ciktiklarinda Hatirla Sevgili'yi soyluyordum. Hic degilse birkac dakika bagirmadan duruyor, sakinlesiyordu. Hatirla Sevgili orada da ise yaradi yani. Sonra Tugra'nin elinden kan alma fasli basladi, o ayri bir mucadele. Parmagina bant yapistirdilar. Derken Tugra'ya 2 yasa uygun bir kitap hediye ettiler. Hemsire odadan cikti. "Tamam Tugra bitti, gidiyoruz" dedim. Bizimkisi bicakla kesilmis, sanki biraz once ortaligi inleten o degilmis gibi sakinlesti, "Bitti bitti, bak elime ne yapitti abla, bak titap verdi, amca da ditti" diye bana olan biteni anlatmaya basladi ben ustunu giydirirken. Sonra da Serdar'i alip trenlere gittik de bizimki muradina erdi. Ama hem fiziksel hem de psikolojik bir yorgunluk vardi ikimizde de.

Doktor 3 yasina kadar getirmenize gerek yok dedi. Canim oglum insallah hic hasta olmaz da doktora gitmek zorunda kalmayiz. Allah butun cocuklara saglik versin. 

Tugra'nin annesi tatilde

5 Eylul Amerika'da isci bayrami olarak kutlaniyor. Bir suredir yogun bir sekilde Tugra ile ilgilendigimi, sinirlerimin de gerilmeye basladigini fark edip kendime vakit ayirmaya karar verdim bugun. Serdar'a da dedim "Ben bugun tatil yapicam ona gore". Serdar da "Tabii canim, bugun senin bayramin, iscinin emekcinin bayrami" dedi ve bu fikrimi destekledi sagolsun.


Tatil dediysek de sabah kahvaltiyi hazirladim, bulasiklari yikadim, Tugra'ya yemek yaptim gayet. Yari tatil diyelim. Tugra'yi oglen babasi uyuttu. Ama o uyuturken bile gidip kendim uyutayim istedim. Bendeki de bir anormallik sanirsam. Herseyi halledeyim sonra kendime vakit ayirayim istiyorum. Sanki Serdar benim yerime Tugra ile ilgili bir isi yapinca icim rahat etmiyor. Tugra oglen uykusunu uyurken ben de Tugra'nin Ozlem Ablasi ile alisveris merkezine gittim. Hicbirsey almadim, oyle bos bos dolandim, rujlari farlari denedim, parfumlerin kokusuna baktim. O bile iyi geldi.

Sonra eve dondum, Tugra uyanmisti. Beni gorunce cok sevindi. Ben yeniden sarj modunda oldugum ve Tugra'yi o iki saat icinde bile ozledigim icin doya doya sevdim oglumu ve arayi kapattim. Evde olunca tatile yine ara vermek durumuda kaldim tabii ki. Tugra'ya yemek hazirladim, tekrar bulasiklari yikadim. Tugra ile biraz daha oyun oynadim. Aksam ogununu de yedirdikten sonra tekrar fiydim. Bu sefer kizkiza sohbet etmeye gittik Ozlemle. Kocalarimizi cekistirdik :), ondan bundan konustuk, rahatladik.

Eve geldigimde Tugra uyumustu. Serdarin dedigine gore "Anne gelcek anne gelcek" diyerek uyumus kuzu. e tabii acisini gece cikardi sagolsun. Normalden cok daha erken uyandi gece, beni yanina cagirdi ve yanagimi seve seve bir hal oldu, tam donuyor uyuyacak, bir eli arkada ben orda miyim diye yokluyor. Cok zor uykuya gecti tekrar. Canim oglum ozlemis annesini.

Yine de cok iyi geldi tatil bana. Bundan sonra haftalik izin kullanmaya karar verdim :)

Saturday 3 September 2011

Uyuyan cocugunuzun saci itinayla kesilir

Cocuk sahibi olduktan sonra yeni yeteneklerimi fark etmeye basladim. Meger bayagi guzel resim ciziyormusum mesela. Halbuki okuldayken en sevmedigim ders resimdi. Butun karne 5, resim 4. Gerci bunda Turk egitim sisteminin de sacmaligi yok degil. Herkes guzel resim yapmak zorunda mi kardesim.

Neyse ne diyordum. Bir diger kesfedilen yetenegim de uyurken Tugra'nin sacini kesmek. Zira Tugra uyanikken kesinlikle sacinin kesilmesine musaade etmiyor. Bizimkisi inatci, bir hayli korkak ve yaygaraci. Tugra'nin saclari burada uzayinca ben de careyi uyurken kesmekte buldum. Ilk baslarda ensesinin bir yani kisa bir yani uzun oluyordu, ikinci postada rotus atiyordum. Simdi o da yok tek seferde sipsak. 

Bir sefer onlerini biraz kisa kestim. Gece uykusu daha derin oldugu icin gece kesiyorum, tam da kestiremedim nasil oldugunu. Sabah bir uyandi kuzu, tam bir oglan cocugu olmus. Dun gece de ogluma okul trasi yaptim, 10 gun sonra okula baslayacak ya. Hem de katli matli cok tarz :) Serdar bu isi meslek edinebilecegimi soyluyor. Uyuyan cocuga tras yapan berber. Bence de fena fikir degil :)

Wednesday 31 August 2011

Kankam Tugra

Serdar 5 gunlugune sehir disindaydi. Turkiye'den gelen arkadaslarini gezdirdi. Ben de artik yaz boyunca suren seyahat maratonundan sonra evde kalmayi tercih ettim. Basta cok endiseliydim. 5 gun boyunca bunalir miyim diye. Hic de sandigim gibi olmadi.


Kankam Tugra ile cok guzel vakit gecirdik. Bildiginiz arkadaslik etti bana. Buyudukce onun varligi daha da bir anlam ifade ediyormus meger. Artik iletisime geciyoruz cunku. Her soyledigimi anliyor, bana ne istedigini anlatiyor, beraber program yapiyoruz sonra uyguluyoruz.

Sabahlari saat 8 ceyrek gibi uyaniyordu ve beni yanina cagiriyordu. Ben gece gec yattigim icin henuz ayilmamis oluyordum. Canim oglum yatakta bir oyana bir bu yana donuyor, oyuncaklari ile oynuyor bir yarim saat daha kestirmeme izin veriyordu. Sonra kahvalti fasli. Kahvaltidan sonra kendimize bir aktivite buluyorduk genelde. Ya parka gidiyorduk, ya oyun grubuna. Sonra eve geliyorduk, oglen yemegi saatine kadar ben ev islerini hallediyordum. Her ne kadar beni yanina cagirsa da, o da tek basina oyun oynuyordu. Bu cok kritik bir oneme sahip aslinda. Cunku boylece o uyurken ben de kendime vakit ayiriyordum. Uyandiginda ona verecek enerjim oluyordu, daha sabirli oluyordum.

Sonra uyaniyordu bizimki, bir yatak keyfi de o zaman. Ayilana kadar koynuma sokuluyor, o yana bu yana devriliyordu. Ayilinca da gures basliyordu. Oh doyasiya opuyor, kokluyor gidikliyordum onu. Ne kadar sansli oldugumu fark ediyordum, icim doluyordu. "Hadi asagi inelim, oyun oynayalim" diyordum. Biraz onunla vakit geciriyordum yemek saatine kadar. Bu surecte ev islerine onu da dahil ettim. Boyle hem benim ev isi yapiyor ve onunla vakit gecirmiyor olusum onu rahatsiz etmiyordu, hem de kendini onemli hissediyordu. Beraber camasirlari asiyorduk mesela. Coraplar ustalik alanina girer kendisinin :) Birgun mutfagi temizleme yardim etti. Nasil mi? Kovaya suyu doldurma isini ona verdim. Isin icinde su varsa akan sular durur. Bizimkinin cok hosuna gitti, benim de isim goruldu.

Sonra birgun Turk ogrencilerinin bulusma yemegine gittik oglumla. Pasaligini ve kankaligini orada da gosterdi. Yanima oturdu, salataligini biskuvisini yedi, arabalariyla oynadi, ablalari onu sevdi, onlara cilve yapti. Benim yemegimi bitirmeme izin verdi. Sonra da "e ben bunaldim artik" gibisinden huysuzlandi. Ben de hakli cocuk dedim, iki kafadar eve geldik.

Bu 5 gun bana cok sey ogretti. Evet o babasini ben de kocami ozledim. Ama artik arkadas olma yolunda oldugumuzu gordum ve inanilmaz hosuma gitti. Biraz da annelikte iyice ustalastigimi fark ettim, o da bir ayri hosuma gitti.

Ayrica bu bes gunde bizi yanliz birakmayan Ozlem Ablasi ve Alper Abisine de sanal alemden bir kere daha tesekkuru borc biliriz. Iyi ki varsiniz.

Tuesday 30 August 2011

Tugra'nin uyku duzeni

Tugra artik kendi kendine uyuyor diye yazmistim bir zaman. Kulliyen yalan. O eskidendi artik tamamen tepetaklak oldu uyku duzenimiz. Bunda oncelikle Tugra'nin 3-4 gun boyunca ateslenmesinin, yaz boyunca evdeki misafirlerimizin ve daha cok otellerde uzun sure ayni odada ve ayni yatakta yatmamizin payi buyuk.
Eskiden Tugra ogle uykularina kendi besiginde soylene soylene gecerdi. Geceleri de bu yonteme alismaya baslamisti ki, 3-4 gun suren bir dis atesi ile bogustumuz donemde gece kendi kendine uyuma seromonisi son buldu. Bu donemde ben ya bizim yatagimizda ya da odasindaki tek kisilik yatakta once kitabini okuyordum, sonra Tugra meshur "Hatirla Sevgili" ninnisi esliginde uyuyor, sonra da besigine geciyordu. Neyde dedim en azindan oglenleri kendi uyuyor.

Derken misafirlerimiz geldi, hosgeldi. Oglen uykusuna gecerken bizimki bir "cit" duysa baslar "anne" demeye. E evde o kadar insan varken cit cikarmadan durmak ne mumkun. Babam oksuruyor "dedee" diyor, annem ic geciriyor "ananeee" diyor. Gece uyguladigimiz yontemi gunduz de uygulamaya basladik. Asil bizi bozan otel odalari oldu. Tugra cift kisilik yatakta bizimle uyumaya basladi. Uyandiginda beni gormeye de alisti.

Evimize donup yerlesik hayata donunce bizim Tugra besiginde yatmak istemez oldu. Iyi dedik odasinda tek kisilik yatak var zaten. Buradan ayrilan Turk ailelerin biri de tesadufen korkuluk birakti bize, onu monte ettik ve Tugra tek kisilik yatakta uyumaya basladi.  Simdiki seromonimiz ise soyle: gece yataginda kitap okuyoruz, sonra yanyana yatiyoruz, ben tabii ki yine catlak sesimle "Hatirla Sevgili"yi soyluyorum. Sonra uyuyor. Sabah 6'da uyaniyor, "anne gelsene" diyor. Ben gidiyorum, tekrar uykuya geciyor. Ben zaten tek gozum kapali gidiyorum yanina, cogunlukla daha yanina yatar yatmaz iki buklum uykuya daliyorum.

Gecenlerde yine kisa sureli bir NYC ziyaretimizde, ailecek ayni yatakta yattik ve ben aci gercekle yuzlestim. Tugra deliksiz uyudu. Buyuk ihtimalle uyanip beni yaninda gorunce uykuya kendi kendine gecti.

Bu duruma da bir el atmam gerektigini dusunuyorum. Simdilik avuntum en azindan bizim yatagimiza sulanmiyor. Ama ben onu bunu bilmem, eger olur da cesaret eder ikinci cocugu yaparsam, ne yapip edip daha kucukken vericem uyku egitimini. Demedi demeyin. 


Goodnight Moon


Goodnight Moon kitabi Amerika'da 0-3 yas grubu cocuklar icin kult haline gelmis bir kitap. Daha once kitapcilardan birinde sayfalarina bakmis, resimlerini begenmemis, "aman cocuklar bunun nesini seviyor" demis almamistim. Daha sonra bizim marketteki kitap paylasim rafinda gordum ve aldim.

Gercekten kitap Tugra'nin favori kitaplarindan biri haline geldi. Ozetle kitabin konusu soyle: bir tavsancik var, yataginda uykuya hazirlaniyor ve uyumadan odasindaki butun esyalara iyi geceler diyor. 0-3 yas grubuna hitap ettigi icin kitabin sade bir dili var. Ayni zamanda da kafiyeli bir dili var.

Tugra'ya Ingilizce okudugum ilk kitaplardan biri bu. Sonuc gercekten cok sasirtici. Tugra kitaba bayildi. Hem esyalarin Ingilizce isimlerini de ogrenmeye basladi bu kitap sayesinde. Diger taraftan uygulamaya gecti. Eger aksam eve giriyorsak ve disarida ay varsa bizimkisi "Goodnight Moon" demeden bir de ustune aya el sallamadan girmiyor iceri. Diger uygulamayi da bugun baslatti. Artik yukari odasina cikarken merdivenin basinda butun oyuncaklarina el salliyor, onlarla vedalasiyor. "Baybay top, baybay ayaba, baybay kamyon, baybay tiyen, baybay koltuk" vs.

Basit bir kitabin Tugra uzerinde bu kadar etkili olmasi beni sasirtti acikcasi. Diger yandan kitaplarla Tugra'ya pek cok sey ogretebilecegimi de bir kez daha gormus oldum.

Monday 29 August 2011

Empatinin onemi

Amerika'da yasadigimiz sure boyunca Amerikalilarin nasil cocuk yetistirdiklerini gozlemliyorum. Sokakta insanlarin cocuklarina nasil davrandiklari, kitaplar ve cizgi filmler bu konuda cok fazla fikir veriyor. Su ana kadar fark ettigim onemli bir nokta var. Amerikalilar cocuklarina empatiyi ogretiyorlar.

Oncelikle cocuklarin empatiyi anlamalarini saglayan pek cok kitap var. Belki Turkiye'de de vardir ama burada ozel bir vurgu var empatiye. Kitaplarda uzgun cocuk, mutlu cocuk, sinirli cocuk resimleri var. Resimleri gosterip cocuklarin ne hissettiklerini anlatiyorsunuz ve neden boyle hissettikleri hakkinda cocugunuzla konusuyorsunuz.

Sonra empatiye dayanan bir cizgi film var. Adi Nihao Kailan. Cizgi film kahramani Nihao Cinli bir kiz. Arada Cince de konusuyor. Boylece Amerika'da yasayan Cinli cocuklar hem Ingilizceyi ogreniyor hem de kendi anadillerini.  Amerikali cocuklarin da Cince'yi ogrenerek Cinli arkadaslari ile kolay iletisim kurmasi amaclaniyor bence. Iste bu yuzden tanistiginiz cekik gozlu birine "nerelisin" diye sordugunda "Amerikaliyim" diye cevap veriyor. Bence cok basarili bir politika. Neyse ne diyordum, soz konusu cizgi filmin her bolumunde karakterin biri ya uzuluyor, ya da arkadasina kusuyor. Bizim cekik Kailan da neden uzuldugunu anlamaya calisip soruna bir cozum buluyor ve sonunda herkesin mutlu olmasini sagliyor.

Bence insan iliskilerinin kilit noktasi empati. Artik cocuklarimiz buyuyor, sadece ebeveynleri ile degil diger cocuklarla da iletisim kurmaya basliyor. Bu iliskinin saglikli olmasi icin empati sart. Aslinda sadece cocuklarin degil biz buyuklerin de empatinin uzerinden bir defa da gecmesinde fayda var. Sadece kendi duygularina odaklanmaktan, karsisindakinin ne hissettigini umursamamaktan kopmuyor mu butun kavgalar hayatimiz boyunca.

Tugra da empatiyi ogreniyor. En hassas noktasi benim uzulmem. Tugra bak oyle yapma sonra ben uzulurum" diyince hemen duruluyor, "uzulme annecim" diyor. Tabii o oyle diyince benim yuregimin yaglari da eriyor. Bazen topu sert atiyor, cok acimasa da "topu cok sert attin acidi Tugra" diyorum. "Ozur dilerim" diyor ve cici yapiyor. Sonucta ben onun annesiyim, o ne yaparsa yapsin onu affederim, onu karsiliksiz seviyorum cunku. Ama Tugra'ya empatiyi ogretmemek, o ne yaparsa yapsin arkadaslarinin da ona kizmayacagi sonucuna ulasmasini saglayabilir diye dusunuyorum. Biraz da onu krese hazirliyorum.
Demem o ki empatiyi ogrenelim ogretelim...

Tugra krese basliyor...

Ne zamandir Tugra'yi krese gondermeyi dusunuyordum. Cunku motor takilmis gibi bitmek tukenmeyen bir enerjisi var, surekli oyun oynamak istiyor ve beni de oyun arkadasi yapmak. Dolayisiyla ben ona yetemiyorum. Sokakta kendi yasitini gorunce deli oluyor, arkadas diye cildiriyor vs. Cok degil iki yarim gun kres ona iyi gelir diye dusundum. Hem arkadas edinir, hem Ingilizce ogrenir, hem enerjisi bosalir.


Ilk adimi gecen haftalarda attim ve evimize yuruyerek 10 dk mesafede bulunan Cornell Universitesi Kresi'ni ziyaret ettim. Siniflari gezdirdiler, ogretmenlerle tanistirdilar, gunluk rutini anlattilar. Eminim Turkiye'de boyle bir kresi biraz zor bulurum. Bulsam da dunyanin parasini isterler. Gerci iki yarim gunun parasi da baya bir dunya ama napalim.

Tabii ki kocaman bir soru isareti var kafamda. Tugra benden ayrilabilecek mi, aglayacak mi, aglarsa ben nasil dayanicam? Krestekiler bes gunluk gecis surecinin cok faydali oldugunu, bu surecte once annenin de krese geldigini, her gecen gun annenin siniftan cikma suresinin arttigini, ama yine de ilk baslarda butun cocuklarin direnis gosterdigini, hazirlikli olmami, hemen pes etmemi soylediler simdiden.  Benim pes etme ihtimalim de cok yuksek, cunku Tugra'yi keyfe keder gonderiyorum krese. Calismak zorunda olsam da gondersem, mecbur alisacak baska care yok. Ama tam tersi ben Tugra mutlu olsun, eglensin diye gonderiyorum. Iste bu yuzden pes etme ihtimalim yuksek.

Tugra'yi da simdiden alistirmaya basladim. Cocuklarin krese gittigini, kreste oyunlar oynandigini, resimler yapildigini, sarkilar soylendigini, annelerinin aksam olunca onlari almaya geldigini kitaplarla anlattim ona. Bugun kayit yaptirmaya gittik krese. Gitmeden Tugra "Nereye didiyos?" dedi. Ben de "Senin okuluna gidiyoruz" dedim. Sonra basladi anlatmaya "Orda oncak var, top var, ortmen var, ben oyniycam, sen evinde kal anne". Sonra bir heves gittik okuluna, yaptirdik kaydini.

Velhasil 10 gun sonra Tugra okula baslayacak. Cok heyecanliyiz.

Thursday 25 August 2011

Tugra'nin gobegi nerede?

Tugra'nin dogumgunu coskuyla kutlandi. Tugra'nin cok sevdigi ablalarini abilerini cagirdik dogum gunu partisine. Salonumuz suslendi, balonlar sisirildi ve parti basladi. Artik nasil islediysem cocugu, kitaplarla masallarla hikayelerle "Bak dogum gunu pastasi gelince mumu ufleyecegiz" diye, Tugra pastayi gorur gormez iki metre oteden basladi uflemeye. Benim de katkilarimla basariyla sondurduk mumuzu. Sonra ilk ben sarildim ogluma. Nasil da buyumus, anladi ozel bir durum oldugunu. Sokuldu koynuma. Sonra hediyelerini acti, herkese tesekkur etti ve tek tek optu.


Sonra birinin aklina "Tugra'nin gobegini nereye gomdunuz?" sorusu geldi. Evet acikliyorum, Tugra'nin gobegi iki defa Harvard'a gitmemize ragmen hala kilerimizdeki dolabin cekmecesinin en arka dip koselerinde bir yerde. Serdar "Madem Harvard'a gomemedik bari Cornell'e gomelim. Hem bize de kapi olur, Tugra'yi gormek bahanesi ile Ithaca'ya gelir dururuz" dedi ama burada yasayan bir arkadasimiz (Tugra'nin Basak Ablasi), "Hayiiiiiiir, deli misiniz, hayatini mi karartacaksiniz cocugun" diyerek kesinlikle karsi cikti. Zira Ithaca ogrencilik gecirmekten ziyade emeklilik gecirmek veya inzivaya cekilmek icin daha ideal bir yer. Biz seviyoruz o ayri. Ne malum Tugra'nin sevecegi. Acaba San Francisco'ya gitsek de Stanford'a mi gomsek?

Derken konu Tugra'nin egitimine geldi.  Amerikan egitimini yakinen gorup cok begendiginden sanirim Serdar'a kalsa Tugra'yi kesinlikle Amerika'da okutmak istiyor. Bense cok istemiyorum. Sonra bir kiz bulur, is bulur, yerlesmeye kalkar falan :) Isin sakasi bu tabii ki. Simdiden kestirmek plan yapmak cok zor, bakalim Tugra nasil dusunecek.

Acikcasi ben yurtdisina yerlesme fikrine cok sicak yaklasmiyorum. Gurbette olmak insana ulkesi ile ilgili daha objektif bir bakis acisi kazandiriyor aslinda. Oncelikle eger gelismis bir ulkede gurbette iseniz ulkeniz size oldugundan da kotu gozukuyor, cunku medeniyeti goruyorsunuz.  "Tu kaka" denilen gavur (!)larin etik degerlerinin Musluman bir ulke olmamiza ragmen bizden kat be kat iyi oldugunu goruyorsunuz. Burada insana "insan" muamelesi yapildigini goruyorsunuz, daha saymakla bitmez. Zaten gurbet eldeyim cok ozlemisim burada ulkemi daha fazla elestirmek istemiyorum. Herkes herseyin farkinda zaten.

Diger taraftan, aslinda donmezseniz cok daha iyi bir yasam sureceginizi bildiginiz gurbet elden surekli elestirdiginiz ulkenize donmek icin can atiyorsunuz. Bir Turk gorunce sarilip opesiniz geliyor. Yurdunuzun kohne yerindeki bulanik cayi bile ozluyorsunuz.  Hele yemeklerini...Iste bu yuzden ben hep sunu savunuyorum, yurtdisinda yasayip medeniyet gormek guzel. Ama sadece kisa bir sureligine. Donecegini bilerek. Dunya'nin en guzel yerine de gitsem ille de vatanim.

Tugra'nin gobegine gelince, bakalim neredeki sincaplara nasip olacak :) Biz geregini yapalim da, Tugra buyuyunce karar verir kendi gelecegine, nerede yasayacagina. "Bak bak buyumus de fikir sahibi de olmus" diyecegim gunler cok da ucak degil aslinda, zaman cabuk geciyor.

Wednesday 17 August 2011

Iyiki dogdun Tugra

2 sene once dogum sancilarim geldiginde cok mutlu olmustum, artik sana kavusuyorum diye. Sen dogup da seni bana gosterdiklerinde bir pamuk yumagi gibiydin ayni, cipil cipil bana bakiyordun. 'Canim kuzum benim, ne tatli seysin sen' diye sevmistim seni. O ani hic unutmuyorum, hicbir zaman da unutmayacagim.


Sonra buyumeye basladin, ilk gulusun, ilk 'agu gugu' diyisin', ilk elimi tutusun, ilk oyuncagini tutusun, ilk kelimelerin, ilk emeklemen, ilk adimin...Sanki uzuuun zaman onceydi gibi geliyor bazen bana. Sen daha iki yasindasin ama sanki cok uzun zamandan beri hayatimdaydin. Babanla tanistigimda da boyle gelmisti, neden bilmem.

Cok sevdim seni Tugrisim, cok da seviyorum. Bir anne cocugunu ne kadar cok severse, sanki ben ondan da daha cok seviyorum seni. Artik kendi mutlulugum degil senin mutlulugun onemli benim icin. Arada kendimi de mutlu ediyorum merak etme. Ama senin gulusunu gormek, sevincten heyecanlanisi gormek benim icin dunyaya bedel biliyor musun? Daha bilmiyorsun buyuk ihtimalle. Annem hep 'anne olunca anlayacaksin beni' derdi. Ne kadar hakliymis. Meger ne kadar cok sevmis, ne kadar cok emek vermis bana.

 Artik kosuyorsun, konusuyorsun, isteklerin var, benimle sohbet etmeyi cok seviyorsun. Oglen uykularini sevmiyorsun. "Anne uyumayalim, konusalim beyabey"  diyorsun bana. Oglen uykusundan uyandiktan sonra bana sarilip mayismayi cok seviyorsun. Bazen "Cok seviyoyum seni" diyorsun ve beni aglatiyorsun. Surekli oyun oynamak istiyorsun. En sevdigin seyler topla oynamak, trenle oynamak, boyama yapmak, buldugun su birikintilerine tas atmak, "bir iki uc" diye sayip kucucuk salonumuzda bir oraya bir buraya kosturmak, o da yetmezmis gibi beni ve babani da pesinden kosturmak, her daim adda gitmek, mumkunse hic eve girmemek, Peppa Pig seyretmek, banyoda oyuncaklarini yikamak, kendine nemlendirici krem surmek, kitap okumak...

Simdi artik minik bebegim degilsin, iki yasinda bir cocuk oldun. Ama bil ki, 20 yasina da gelsen 40 yasina da sen benim gozumde hep minik bebegim olarak kalacaksin. Seni cok seviyorum canim oglum. Iyi ki dogdun. Hep saglikli ve mutlu ol.

Monday 15 August 2011

Adaptasyon sureci tamamlandi

Anneler bizi ziyaret ettikten sonra bir donesim gelmisti Turkiye'ye. Bir depresif hal almisti beni. Sanki Amerika'ya yeni gelmisiz de kimsemiz yokmus gibi gelmeye baslamisti. Cok sukur bu sureci de atlattim.


Bunda Tugrisim ile yaptigim sabah keyiflerinin etkisi olmadi degil. Tugra son donemde cok gec yatmaya basladi. 11 hatta 12'yi buluyor bazen uykuya dalmasi. Otellerde kala kala zaten uyku duzenimiz de bozuldu. Yaninda yatip 'Hatirla Sevgili'yi dinlemeden uykuya dalmiyor. Artik kendi yataginda da yatmiyor, tek kisilik yatakta yatiyor pasa.

 Neyse ne diyordum. Gec yatinca sabah da 9'u buluyor kalkmasi. Sonra 'Anneee! Gelseneee!' nidasi ile beni uyandiriyor. Yanina gidiyorum bir posta da beraber mayisiyoruz. Bugun dustu jetonum. Bir pazartesi sabahi oglusum ile yatak keyfi yapabiliyorsam bir yere yetisme derdi olmadan, otur oturdugun yerde be kadin. Ne donmesi, su anin tadini cikar. Mumla arayacaksin bu gunleri. Sabah kostur kostur kalk, giyin, Tugra'yi hazirla, krese gotur. Hem bakalim benden ayrilma sureci nasil olacak.

 Onu gectim bakalim ben ondan ayrilirken nasil olucam. Yapisik ikiz gibi geziyoruz butun gun. Bazen bunaliyorum, Tugra'yi babasina birakip disari cikmak istiyorum, oldu da isim mi uzadi, kara yaslar bagliyorum oglumu ozledim diye. Serdar hep diyor zaten 'Tugra seni degil, sen Tugra'yi birakamiyorsun diye'.

Bakalim daha bunlari dusunmeye var, en iyisimi ben su bir yilin daha tadini cikarayim.

Tatli Patates

Amerika'ya gelince tanistik tatli patates ile. Meger inanilmaz faydali, besleyici bir gida imis. Demir, kalsiyum, fosfor deposu. Ustelik de lifli oldugu icin sindirime de yardimci. Tadi da kestaneyi andiriyor. Pek cok cesidi var tatli patatesin, ama biz ici turuncu olan, "yam" dediklerinden aliyoruz. Tipi de bal kabagina benziyor ayni.


Peki Tugris en cok nasil seviyor tatli patatesi ? Guzelce hasliyorum, sonra buzdolabinda sogutuyorum, ilik olunca bile sevmiyor. Yarim tatli patatese, yarim muz, yarim elma biraz da sulandirsin diye portakal suyu koyuyorum, bir de guzel blendardan geciyorum. Ohh bizimki silip supuruyor. 

Amerikalilar, tuzlu yemegin yanina garnitur olarak da servis ediyorlar hatta yemegini de yapiyorlar galiba ama bence bizim damak tadimiza pek uymuyor. Sadece kabak tatlisina benzer bir tatlisini yapiyorlar, o yadirganmadan yenebilir.

Kis tatilinde Turkiye'ye gittigimizde Tugra'nin onemli bir ogunu olan tatli patatesi nasil bulacagiz diye kara kara dusunmus, internetten yaptigim arastirmalar sonucunda Izmir Caddesi'nde Antakya urunleri satan bir yerde oldugunu ogrenmistim. Oradaki tatli patateslerin disi mor ici beyazdi, ama sanki daha tatliydi. Her neyse Tugrisim onlari da severek yedi. Bence Turkiye'de de yayginlasmali bu faydali besin...

Sunday 14 August 2011

Cocugum agliyor! Eyvaaah!

Aglamak bebeklerin kendini ifade tarzi olarak bilinir. Konusamadiklari icin istediklerini ifade edemezler. O yuzden acikinca, uykusuz kalinca, gaz sancisi girince aglarlar. Anneler de hemen geregini yapar bebeklerini sustururlar.


Artik cocuk buyuyup, dillenip de kendi kendini ifade etmeye baslayinca aglamak baska bir anlam kazaniyor. Yapmamasi gereken bir seyi yapip da anne baba (cogunlukla anne, babalar nedense kizamiyorlar) kizinca, parka gitmek isteyip de gidemeyince, istedigi oyuncak alinmayinca vs. vs. cocuklarimiz aglamaktan geri durmuyorlar.  

Benim kendimce aglama konusu ile ilgili bir gozlemim var. Bu bizim evde de gecerli aslinda. Tugra birseye kiyameti koparinca ben onu aglatmis oluyorum. Ben mi onu aglatmamaliyim, yani istedigi herseyi yapmaliyim, yoksa o mu aglamamayi ogrenmeli. Bizim asiri korumaci tavrimizdan, kiyamamamizdan midir acaba hep plajlarimizda yabancilarin cocuklari sakin sessiz oynarken, bizim cocuklarimiz ciyak ciyak aglar. Aglayinca her istediginin yapildigini goren cocuk aglamasin da ne yapsin?

Bence biz cocuklarimiza sabretmeyi de ogretemiyoruz. Birseyi istiyor mu, ya da bir yerde huysuzlandi yurumek mi istiyor, "aman cocuk huysuzlandi, aglamasin, hadi gidelim". Sabretmemek genlerimizde var, biz once cocuklarimiza karsi sabirli olmaliyiz ki, o da bize karsi olsun.

Ozellikle Amerika'da yasayinca ve bazi gozlemler yapinca karar verdim bir yerlerde hata yaptigimiza. Tabii ki onlarin da bana ters gelen yanlari var, ama iyiyi de gorup ornek almak lazim. Mesela bir gun Tugra'yi Barnes and Noble'da (hani su meshur kitapci, bir de oyuncak kosesi var) trenlerle oynatmaya goturdum. Bir cocuk ve ailesi de geldi. Cocuk once Tugra'nin elindeki oyuncagi aldi, babasi duruma hemen mudahale etti, once "geri ver" dedi. Cocuk vermedi, cocugu kaptigi gibi kenara cekti, sessizce azarladi, bir sure sonra geri getirdi. Cocuk bu sefer edebiyle oynamaya basladi. Sonra babasi "hadi gidiyoruz" dedi. Cocuk "Bir dakika baba su trenleri gara gotureyim" dedi. Trenleri tek tek gar dedigi yere soktu, bu sirada biraz zaman da gecti, ama babasi bekledi. Sonra cocuk "tamam hadi gidelim" dedi ve gittiler.

Biz de olsa, cocugumuz baskasinin oynadigi treni mi aldi, yalandan bir 'ver oglum' denir, karsidaki 'onemli degil' falan der, bizimki de oynamaya devam eder. Gitme zamani mi geldi, oradan cikarmak icin baska birsey rusvet olarak teklif edilir vs.

Her ailede boyle degildir eminim, ama boyle olan aileler de cok. Ben bunu bizim ailede kirmaya calisiyorum, bakalim sonuc nasil olucak.



Friday 5 August 2011

Universal Studios (LA) ve Tugra


Las Vegas'a kadar gidilir de, Los Angeles ziyaret edilmez mi dedik ve Vegas ziyaretimizi LA'de noktaladik. Kisa bir ozet gecicek olursam, acikcasi Santa Monica Beach, Huntington Beach iyi guzel de benim canim ulkemin denizi, dogasi ile boy olcusemez gibime geldi. Onun disinda Beverly Hills'deki evlere ailecek bayildik, ikramiye cikarsa oradan ev almaya karar verdik.

Diger taraftan 2 gunluk LA ziyaretimizin bir gununu Universal Studios'a ayirmistik. Cocukla gitmek icin cok ideal bir yer, cunku her yerde cizgi film karakterleri, cocuklar icin ozel oyun alanlari vs var. Gerci Tugra cok sevmesine ragmen cizgi film karakterlerini sokagin ortasinda kocaman halleriyle gorunce pek hoslanmiyor ve hatta kucagimizdan inmiyor.

Gelelim mekanin en can alici yerine, Studio turuna. Yani filmlerin, dizilerin cekilmekte oldugu mekanin gezisine. Iste cocukla gidilmemesi gereken yer orasiymis, kimse de bizi uyarmadi, ya da uyari vardi biz gormedik. Soyle ki, zaten 1 bucuk saate yakin sira bekledik, sonra kenarlari acik bir otobuse bindik, esprili bir abla bize mikrafonla rehberlik etti, studiolari gezdik, buraya kadar hersey guzel. Sonra 3D gozluklerinizi takin dediler, bir tunele girdik. Tugra'nin odunun dustugu nokta burasi. Zira King Kong ile Dinazor dovusmeye basladi. Ama ne dovusmek. King Kong bizim otobusun uzerinden atliyor, otobus sarsiliyor falan. Benim koca adam olarak odum dustu, garibim Tugra ne yapsin. O kadar etkisinden kurtulamadi ki, sonrasinda anlatip durdu, "Biz tunele dirdik, dinonos deldi, koktum ben".  Bunun gibi baska bir suru atraksiyon da vardi. "Fast and Furious" filminde arabalar nasil patliyor, onu bile gosterdiler sagolsunlar, alevlerin sicagi yuzumuze vurdu.

Demem o ki, LA'de kesinlikle gidilmesi gereken bir yer varsa o da Universal Studios. Ama studyolari cocuksuz gezmeniz siddetle tavsiye edilir.