Wednesday 30 November 2011

Ev hanimi olmayi istemek

Bana daha once "ev hanimi olucaksin, evi temizleyeceksin, yemek yapacaksin, cocuguna bakacaksin" deselerdi, "hah, deli misin?" der kestirip atardim. Benim hayalim takim elbisemi ve mumkunse topuklu ayakkabilarimi giyip, sabahlari makyajimi yapip, castidi castidi ise gitmek, toplantilara gitmek, sozum ona kendimi onemli (!) hissetmekti. Nitekim de 3 sene kadar bu hayalimi gerceklestirdim. Basim goge mi erdi? Kesinlikle hayir.


Derken Amerika'ya goctuk ve ben harbici ev hanimi oldum. Yanliz dikkatinizi cekerim, Amerika'da ev hanimi olmak, Turkiye'de ev hanimi olmaya benzemez. Turkiye'de alasindan bir bulasik makinaniz ve camasir makinaniz vardir. Haftada bir temizlige geleniniz vardir. Hadi bunlari da gectim, komsunuz vardir bes cayina gelen. Amerika'da bunlarin hic birisi yok. En azindan benim yok. Ben ev isi yaparken Seda Sayan'i ya da Esra Erol'da Evlen Benimle'yi seyredemeyeceksem ne anladim ev hanimi olmaktan :)

Saka bir yana, Amerika'ya ilk geldigimizde cok zorlanmistim. Degisen rolumden, degisen kitadan, kimseyi tanimiyor olusumuzdan dolayi uzun sure depresif dolastim bile denebilir. Lakin aradan gecen bir bucuk sene hayata bakisimi degistirdi.

1. Insan herseye alisiyormus. Gunde yarim saat bulasik yikamaya, bir elimde supurge, bir elimde toz bezi gezmeye alistim bile.
2. Ev hanimi olmak evde oturup keyif catmak demek degilmis.
3. Ev hanimi olmak butun gun ev isi ve cocuk bakimi ile ugrasip eve tikili kalmak degilmis. Meger yapacak ne cok sey varmis. Hepsine zaman bile yetistiremiyorum.
4. En onemlisi, insanin cocugu ile gecirdigi zaman paha bicilemezmis. Tugra ile gecirdigim bir bucuk sene sonunda calisiyor olsaydim su anda onunla yapabildigim pek cok seyin yarisini bile yapamayacagimi anladim.

Ve itiraf ediyorum ki benden super ev hanimi olurmus. Hayatimin kalanini ev hanimi olarak ve hatta iki cocuk daha dogurarak gecirebilirim desem abartmis olur muyum bilmiyorum. Belki cok gaza geldim. Belki de ise donecegimi biliyorum, ondan bu rahatligim. Hadi sana butun imkanlari sunduk, temizlige kadinin gelecek, al sana bir de yardimci, kocan da iyi para kazaniyor, hadi otur evde deseler, baliklama atlar miyim? Sanmiyorum. Bence "bekara kari bosamak kolay" durumu bana uyuyor.

Ev hanimi olmayi ben secmedim aslinda. Durum oyle gerektiriyordu ev hanimi oldum iki seneligine. Mutlu muyum? Hic bu kadar mutlu olacagimi tahmin etmiyordum. Ama ben asil universitesini okumus, masterini bile yapmis, elini sallasa fiyakalisindan bir ise girebilecek iken sadece cocuklarina kendi bakabilmek icin ev hanimi olmayi tercih etmis (ve maddi imkanlar dahilinde edebilmis) annelere gipta ediyorum. Eskiden "ben universite mezunuyum, ev hanimi mi olucam" diyerek ev hanimligini hor goren ben, simdi bunun biraz da erdem oldugunu dusunuyorum. Zira alinan onca egitimin meyvesi kariyer basamaklarini tirmanmak degilmis sadece.

Anlyacaginiz bir aydinlanma icindeyim. Cocugunu kendin buyutebilmenin zevki ve hazzi inanilmaz birseymis. Bence Tugra da ben de cok sansliyiz bu konuda. Serdar mastera gelmese ben mecburen ev hanimi olamayacak ve bu mutlulugu tadamayacaktik. Simdi ev hanimligi rolumu gonullu bir sekilde gerceklestiriyorum ve sanal alemden kocama tesekkurlerimi yolluyorum :)

Seneye bu zamanlar kalbim ve aklim oglumda iken ise gittigimde, calisan anne feryatlarimi da canli olarak bildiririm artik.

Thursday 10 November 2011

Cocuklu ve mutlu

Hamileyken en cok sikayet ettigim sey etrafimdaki cocuklu insanlarin cocuklu hayatla ilgili icimi karartmalari idi. "Karnindayken hersey daha kolay" diyen oldu, "Hayatin hicbir zaman eskisi gibi olmayacak" diyen oldu. Tamam ben de biliyordum cocuklu hayatin eskisinden daha zor olacagini, ama hamile bir insana bu soylenir mi bu yahu. "Biriniz de guzel birsey soyleyin" der dururdum icimden.  Bu yuzden hamileyken cok dua ettim, soylenen bir anne olmayayim, pozitif bir anne olayim diye.


Annelikte iki senemi doldurdum. Evet cocuk sahibi olmak gercekten zor. Ozellikle anneler icin. Artik bir birey olmaktan cikip, "anne"lige soyunuyorsunuz cunku. Sizin birey olarak isteklerinizin bir onemi kalmiyor. Cocugunuz icin yasamaya basliyorsunuz. Insan zaten cocuk sahibi olamaya karar verince onceden kabullenmis olmuyor mu bunlari. Zorla mi verdiler cocugu kucaginiza. Zorluklari kabul edip pozitif olmak varken, "off cok zor cocuklu olmak" demek isleri daha mi kolaylastiriyor? Hem sadece zorluklari mi var ebeveyn olmanin? Bir suru guzel tarafi yok mu?

Derken simdiye kadar gordugum en mutlu anne ile tanistim. Leilani, biri 1 digeri 4 yasinda iki cocuk annesi. Leilani ve cocuklari ile cok guzel vakit geciriyoruz. Hem annelik uzerine hem de farkli kulturlerden oldugumuz icin hayat uzerine cok fazla sey paylasiyoruz Leilani ile. Esi Cornell'de master yaptigi icin bir seneligine anaokulu ogretmenline ara vermis. Butun dunyasi cocuklari olan, zaman zaman zorluklarindan bahseden, ama genelde hic sikayet etmeyip etrafa pozitif enerji sacan ve hatta ucuncu cocugu bile dusunebilen bir anne. Dusununce cok da kolay degil hayati. Kizi aksam 6'da uyuyor, aksam ona kaliyor diye dusunmustum once. "Disari ciksana aksamlari" dedim. Ama kizi saatte bir uyanip emmek istedigi icin evden disari cikamiyormus. Dolayisiyla cocuklari disinda sosyal hayati yok. "Ben de biliyorum cocuklu hayatin zor oldugunu, ama kabullenmek ve mutlu olmak lazim" diyor. O mutluluk ve pozitiflik cocuklarina da gecmis, cok sakin ikisi de. 

Cocuklu hayatin zorluklarindan bahseden, bunlari anlatip icini doken anneleri kesinlikle yargilamiyorum. Ama ic dokmek baska birsey, surekli sikayet edip mutsuz olmak baska birsey. 

Monday 7 November 2011

Gurbette pide ustasi olmak

Gurbette insanin neler neler cekiyor cani. En cok da Turk yemeklerini. Turk yemekleri derken ev yemeklerini degil tabii ki. Onlar evimizde pisiyor. Ama o kebaplar, pideler, lahmacunlar...

Daha once buradaki bir teyze pide yapmisti. Ona sormustum hamurunu nasil yapiyor diye. "Yavrum maya koyuyorum, biraz su ve aldigi kadar un". Teyzecim ben ne anlarim "aldigi kadar un" kavramindan. Daha cicegi burnunda ev hanimiyim. Bana miktar soyle. Sonra internetten arastirmistim. Yine hepsinde "aldigi kadar un" cikmisti karsima. 

Iste bu noktada, bir sene gec de olsa yine ufkumu aydinlattim ve www.turkishcookbook.com'la tanistim. Sitenin sahibi Binnur Hanim, Kanada'da yasayan ve bence eli opulesi, hay akliyla bin yasayasi bir Turk. Muhtesem tariflerinin yaninda sitenin guzelligi, tariflerin ozellikle Kuzey Amerika'da yasayanlarin kullanabilecegi malzemeleri icermesi. Ben ispanakli karadeniz pidesi ile kiymali karadeniz pidesini basari ile tatbik ettim ve kanimca kocamin bana olan askini tazeledim. Ne de olsa erkegin kalbine giden yol midesinden gecer. Gurbette olan olmayan butun ev hanimlarina siddetle tavsiye edilir.

Kitap kurdu anne

Ne zamandir bloga birseyler yazmak icimden gelmiyor. Halbuki yazacak o kadar cok sey birikti ki. Sehrimizin kutuphanesini ben de somurmeye basladigimdan beri kendimi "chick-lit" dedikleri kadin romanlarina gomulmus buluyorum. Ne yapayim dizi seyredemiyorum, ben de dizi vari kitap okuyorum. Hem de elimden birakamadan, her bos vaktimde okumak icin yanip tutusarak.

Halbuki ben eskiden bana birsey katmayan kitaplari okumayi gereksiz bulurdum. Tamamen hayal urunu olan romanlar okumak yerine, icinde tarih barindiran, ya da bir donemi anlatan, bir ulkenin kulturunu anlatan, ne bileyim okuyunca ufkumu aydinlatacak romanlar okumayi tercih ederdim.

Ta ki bir arkadasim bana Sophie Kinsella'nin "Can you keep a secret?" adli romanini verene kadar. Kitaba o kadar gomuldum ki anlatamam. Meger ne kadar ozlemisim soluksuz kitap okumayi. Tugra uyurken aninda kendimi kitabin basinda buluyordum. Birgun kitabin en heyecanli yerinde Tugra uyandi. Tugra'ya dedim ki "Tugra'cim sen surda iki dakika dur ben su iki sayfayi da okuyayim". Inanir misiniz, bekledi. "Tamam dedim, bitirdim, bekledigin icin tesekkur ederim". Birgun de Tugra'ya "al sen bu kitabi oku, ben de kendi kitabimi okuyayim" dedim. Sonuc resimde malum :)

O coskuyla Sophie Kinsella'nin iki kitabini daha okudum. "Confessions of a shopaholic" ve "Undomestic Goddess". "Can you keep a secret" kadar cok begendigimi soyleyemecegim ama yine de cok kisa zamanda yaladim yuttum ikisini de. Hele birinde kitabin kahramani zor bir durumda idi. Bir baktim ellerim terliyor, kalbim gup gup atiyor. Dedim pes Berrak kendine gel :) 

Sonra Lauren Weisberger'in "Chasing Harry Winston" ve "Devil wears Prada"sini okudum. Simdiki hedefim bu aralar Amerika'da cok populer olan Kathryn Stockett'in "The Help"ini okumak. Agustos 2011'de filmi de vizyona girmis sanirim. 

Kafa bosaltmak, bos bos birseyler yapmak icin iyiymis bu tarz kitaplar okumak. Ama insani biraz tembellestiriyor, bloga yazmamak gibi. Simdi birazdan bir suru yazi yazacagim. Neden? Cunku kitabim bitti, yenisini almaya kutuphaneye gidemedim :)