Wednesday 21 November 2012

Cocuk da yaparım kariyer de yalanı


Suskunluğumu bir isyan ediş ile bozmak istiyorum. Türkiye'ye döneli 6 ay oldu. 6 aydır çalışan bir anneyim. Ben ki çalışmayı bu kadar severim, çalışan anne olmayı hiç sevmedim. 

Tuğra'yı sabahları okula bırakırken ki o mahsunluğuna dayanamıyorum. Hasta olunca işten izin alabilmek için bin takla atmaya dayanamıyorum. Öğle tatillerinde alışveriş merkezlerinde çocuğu ile gezen annelere bakmaya doyamıyorum. İş yerinde çocuk sesi duyunca içimin hop etmesine dayanamıyorum. Çalışmayan annelerin çocukları ile doya doya vakit geçirmelerine gıpta ediyorum. Eve gelir gelmez butun zamanımı enerjimi Tuğra'ya harcıyor, arayı kapatmaya çalışıyorum ama ne ona yetiyor ne de bana biliyorum.

Kariyer mevzuuna gelince. Bizim meslekte  mesai bitti mi işten çıkılmıyor bazı zaman. Aslında çoğu zaman  ben eve iş götürmek pahasına çıkmayı tercih ediyorum. Mesaiye kaldım diyelim, oğluşumla geçirdiğim akşam mesaisinden feragat etmek zorunda kalıyorum.

İsyanlardayım. İşi bırak evinin hanımı ol deseler, düşünmeden bırakır mıyım, onu da sanmıyorum. 

Çalışmayan anneliği de tatmış bir insan olarak rahatlıkla söyleyebilirim ki, evde çocuğuna kendin bakmak güzel olmakla beraber inanılmaz sabır gerektiren, zaman zaman insanın kendini sokağa atasını getiren bir durum. Ama düzeni tutturunca, arada nefes alacak zamanlar yaratınca harika bir doyum.

Çalışan anne olmak ise psikolojik bir yük insanın üstünde. Sabah işe koş, akşam gel evde koş, çocuğu uyut yemek yap, vaktin kalırsa kendin için 1 saat ayır, uykusuz kal, ama herşeyi yarım yamalak yap. Ne kariyerine asılabil, ne evine, ne çocuğuna, ne kendine. Hepsinden bir gıdım ama yarım yırtık. 

En kötüsü de sürekli bir sorgulama içinde olmak. 

Ben sevmedim bu hali. İdeali bu değil. Ha hangi insan ideal hayatı yaşayabiliyor orası ayrı mevzu. Ama ben çocuk da yaparım kariyer de diyenlerden değilim. Bu şartlarda çocuk da yarım kariyer de..

Saturday 8 September 2012

Cocuksuz ilk tatil

Iki yil Tugra ile yapisik yasadiktan sonra Turkiye'ye donusumuz ile birlikte pek cok ilke imza attik. Tugra benden ayrildi, okula basladi vs. Ama sanirim en buyuk ilk Tugra'yi 3 gunlugune babaannesine birakip Serdar ile basbasa tatile gitmek oldu.

Ilk adim olarak Tugra'yi psikolojik olarak duruma hazirladik. Ona babaannesine tatile gidecegini, anneyle babanin isinin oldugunu, biz yokken babaannesi ile uyuyacagini, anne ile babanin sonra gelecegini, zaten annelerin babalarin cocuklarini cok sevdiklerini, bir yere gittiklerinde sonra geri geldiklerini basa sararak gunler oncesinden tekrar ettik. Tatil icin biz valizimizi hazirlarken o da kendi valizini hazirladi.

O gun geldi catti. Bizimki zaten sabahlari bizden ayrilmaya, biz de ondan ayrilmaya alistigimiz icin ayrilma faslinda sorun yasamadik. Hatta basta bana tatile gidiyormusuz gibi bile gelmedi. Ne zamanki havaalaninda annelerinin yaninda cocuklari gordum, bana birseyler dank etti. Butun cocuklari gidip sevesim, konusasim, oynayasim geldi.

Benim onceden kendimi duruma hazirlama, durumu kabullendikten sonra da hayiflanmama huyum vardir. Ya Tugra'yi birakip gitmeye razi olmam, ya da biraktiysam da ahlanip vahlanmam. Aynen de oyle oldu. Icimde bir huzursuzluk yoktu. Dolayisiyla Serdar'in "Nasil da biraktik minik yavrumuzu" vari arabesk soylemlerine kulak asmadim.

Tugra tahmin ettigim gibi butun gun keyifle babaannesi ile oynamis, yemeklerini yemis, gel gor ki gece uyuma vakti geldiginde "annemle uyuyacagim" diyerek kiyameti sokmus. Babaannesinin ustaca kriz yonetimi sayesinde sorun kisa surede cozulmus, bizimki uyuyakalmis. Gece uyanip yaninda babaannesini gorunce, karanlikta saskinliktan "sen kimsin?" diye sormayi ihmal etmemis. Ikinci gece ise o da durumu kabullenmis ve daha kolay uykuya gecmis. Ama hem ona hem bize iki gece yetti. Zira ucuncu gece ben de huysuzlanmaya baslayabilirdim.

Gelelim tatili gecirdigimiz otele. Nereden baslasam bilemiyorum. Oludeniz'de el degmemis bir koya doganin dokusu bozulmadan yerlestirilmis luks cadirlardan olusan, cocuklarin alinmadigi, konsepti basbasa tatil uzerine kurulu Perdue adinda bir butik otel. Perdue Fransizca "kayip", Italyanca ise "iki kisilik" demek. Bu otel icin daha guzel bir isim dusunemiyorum, cunku Perdue'nun yolu yok. Bir yere kadar araba ile gidebiliyorsunuz. Ordan sizi arazi araci ile otele goturuyorlar.

Manzara ve doga o kadar harika ki, kendinizi cennette hissediyorsunuz. Otelin cadirlari, restorani, havuzu, bari, guneslenme yerleri, odalari kisacasi her yeri manzaraya doymanizi saglayacak sekilde konumlandirilmis. Oyle ki deniz gormemeniz icin bayagi bir ugrasmaniz gerek. Denizin harikaligindan bahsetmiyorum bile. Sadece diyebilecegim, basbasa tatil icin bicilmis kaftan. Biz gorduk begendik, siz de gidin gorun. Buyrunuz Perdue'den manzaralar...







Thursday 16 August 2012

Krese giden cocuk sendromu

 Tugra neredeyse iki aydir tam gun krese gidiyor. ABD'de krese baslamis olmasinin burada krese baslarken bir avantaj olacagini dusundum basta. Krese baslamadan once Tugra'da bir heves de vardi nitekim. Sonucta okulun oyun, oyuncak, arkadas demek oldugunu ogrenmisti. ABD'de son donemlerde kresten almaya gittigimde eve donmek istemiyor ve hatta huysuzluk yapiyordu.

Gel gor ki o kadar da kolay olmadi Tugra'nin krese alisma sureci. Daha dogrusu yeni duzene alisma sureci desem daha dogru olur. Cunku ABD'deyken sadece iki yarim gun gidiyordu krese, tadi damaginda kalarak da eve donuyordu. Burada ise bes tam gun gitmeye basladi. Bildigin mesai. Ustelik bizimkinden de uzun suren bir mesai. Bununla birlikte, iki sene annesiyle dipdibe burun buruna yasadigi balayi donemi de sona erdi. Bence onu en cok zorlayan o  oldu. Ustelik  krese yeni basladigi donemde okuldan onu almaya gidemem ve hatta eve gec donmem de tuzu biberi oldu.

Sabahlari bizden zor ayriliyordu. Gerci ben "gaddar anne" oldugum ve aglamalarina kulak asamayarak "hadi aksama gorusuruz" diyerek arkami donup gittigim icin, ben gider gitmez susuyormus. Amma hincini aksam bir guzel aliyordu kendisi benden. Aksamlari bir saat suren bir huysuzluk saati oluyordu. Ne desen agliyor ne yapsan memnun olmuyordu. Meger bu krese giden cocuk sendromuymus. "sen misin beni birakip giden, al sana" diyerek aglayip anneyi uzmek istermis cocuklar. 

Baslarda anlayis gostermek adina ne dese yapar bir hal almistik. Baktik olmuyor, pasazade cikiyor tepemize ve ustelik huysuzlugunu da gidermiyor, aglamalarina kulak asmamaya, dik durmaya basladik. Bu noktada onemli husus kari kocanin ayni tutumu sergilemesi. Biri yumusarsa minik adam durumu derhal kavrayarak mizikliga devam ediyor. Birkac dik durusla sorunu cozduk diyebilirim.

Bunlari neden yaziyorum. Gecmez dedigimiz, kari koca birbirimize dusmemize sebebiyet veren, cocugu cok mu zorluyoruz krese gondererek diye sorgulatan, icimizi parca parca eden o donem gecti. Artik aksamlari huzurluyuz. 

Sunday 1 July 2012

Ev hanimligindan calisma hayatina baliklama dalis

Calisan anne olmak mi zor calismayan anne olmak mi? Bu konu ile ilgili pekcok kisi yazip cizmistir. Ben de iki sene once Amerika'ya gidip ev hanimligini tecrube edince yazip cizmistim. Bakiniz "Ev hanimi olmayi istemek", "Calisan anne olmak mi daha kolay calismayan anne olmak mi?".

Iki sene Tugra'yi icime sine sine ellerimle buyuk bir keyifle buyutmus ve ogluna asik bir anne olarak, Turkiye'ye donmemizle birlikte tabiri caizse baliklama is hayatina dalmis bulunmaktayim. Hani baliklama atlamayi bilmessin de suya girince beynine kadar su kacar ya. Iste o kivamdayim.


Turkiye'ye donmeden once, esim hep Amerika'da bir dakika oturmadigimi ve calismaya baslayinca dinlenecegimi soylerdi. Evet dogrudur, Tugra'ya iliskin is yukum % 100'den, hadi 90 diyelim de % 10'luk payi esime verelim (ki o bunu da begenmez), % 20'ye dustu.Ote yandan, uzerimdeki manevi agirlik, hicbir seye yetisememe ve yetememe hissi beni benden aldi.

Evi bosversem, Tugra ile ilgilensem, ev aliyor basini gidiyor. Mutfagi toplasam, camasir kaliyor. Yorgunluktan erken yatsam, esime vakit ayiramiyorum. Kendime zaten hayrim yok, onu bosvereli cok zaman oldu. Hem butun gun gormedigim Tugra ile kaliteli zaman gecirebilmek, hem evi idare eder hale getirebilmek, hem de hala yasadigimi hissedebilmek, dolayisiyla optimuma ulasmak icin surekli plan yaparken buluyorum kendimi. Yaptigim stratejik bir hata, butun sistemin cokmesine yol aciyor.

Asagi yukari oturttugumuz bir sistemimiz var. Sistemin biirnci kurali bana 6 bilemedin 7 saatten fazla uyumak haram. Hemen hemen her sabah 6: 30- 7 sularinda kalkiyorum. Birgun sabah aksamin yemegini yapiyorum, kendimi hazirliyorum, kahvaltiyi hazirliyorum, Tugra ile kahvalti yapiyoruz ve cikiyoruz. Obur gun sabah da genellikle dus almaya ayiriyorum.

Ankara'da degil neredeyse Eskisehir'de oturdugumuz icin, sabahlari yaklasik 30-40 dakika suren bir yolculugumuz oluyor. Bu surecte, hem Tugra'nin "okula gitmeyecegim" nidalarini bastirip oyalamak, hem de kisitli zamanimizi degerlendirmek icin arabada olusturdugum kitapliktan en az uc kitabi okuyorum. Okudugum kitaplar Ingilizce oldugu icin Ingilizce'yi unutmamasina da katki saglamis oluyorum. Boylece bir tasla iki degiiiil, uc kus vurmus oluyorum :)

Tugra'nin "okula gitmeyecegim" diye aglamasina karsi dik durup, okula birakiyorum. Icim buruk arabaya biniyorum. Ise gidene kadar gerginlikten esimle birbirimizi yiyoruz. Sivilce cikariyorum :)

Aksam programimiz ise biraz daha karmasik. Bendenizin is hayatina baliklama dalisi burada devreye giriyor. Zira cogu devlet memuru gibi 6 dedin mi isten cikamiyorum. 6'da cikip cikamayacagim da genelde 5:45'de belli oluyor. Tugra'yi Serdar aliyor. Evimiz is yerine cok uzak oldugu icin de eve gidemiyorlar. Kah anneanne, kah babaanne, kah AVM'lerde oyalanip beni bekliyorlar. Yorgun argin taksicileri zengin ederek yanlarina gidince de Tugra bana posta koyuyor. Ne yapsam, ne desem agliyor. Okula baslayan cocuklarda anneye kapris yapmak normalmis. Bunu da bu surecte ogrendim. Ailecek gerim gerim geriliyoruz. Derken gun bitiyor, bir digeri basliyor.

Ne anladim ben bu hayattan. Kuzuma doyamiyorum, surekli kosturmaca halinde birseylere yetismeye calisiyorum. Neyse ki her gecen gun durum iyiye gidiyor. Ben sistemi oturtmaya basladim, Tugra okula alismaya basladi, ama omrumden omur gitti bu uc haftada.

Hayat ne zormus meger. Simdi kendime yeni bir misyon belirledim. Devlet memurlarini burstan yararlanip ABD'ye mastera gitmeleri icin tesvik etmek. Kacin kurtarin kendinizi anacim...Iki seneligine de olsa yasadiginizi anlayin.

Monday 25 June 2012

Hayatin gercekleri ile yuzlesmek

Turkiye'ye doneli neredeyse bir ay oldu. Kosturmacadan, hasret gidermekten, yeni hayatimiza adapte olmaya calismaktan henuz kendimize gelemedik ve ben bilgisayarimi kucagima alip rahat rahat bloguma yazi yazmaya ancak vakit bulabildim. Bu bir ayda o kadar cok sey yasadik ki nereden baslasam bilemiyorum. Yol hikayemizden ve adaptasyon surecimizden bahsedeyim.

Neredeyse uc yasinda yerinde duramayan bir cocukla okyanus asiri yolculugumuz gayet sorunsuz gecti. Tugra koca adam gibi kulakliklarini takip ucakta cizgi film seyretti ve bende "bu cocugu alir dunyayi gezerim" hissiyati birakti. Uykusu gelince de aramizda uyudu. Asil macera Turkiye'ye inisimizle basladi. THY personelinin grevi nedeniyle ic hat ucuslarinin cogunun iptal oldugunu, sabah 8 ucaginin oglen 2'de hala kalkmamis oldugunu ogrendigimizde dunyamiz yikildi. Jetlag halimize bakmadan araba kiralayip da mi donsek Ankara'ya diye dusunurken bir anda kendimizi ucakta bulduk ve 1 bucuk saat rotarla da olsa ucagimiz kalkti. 

Eve gelene kadar etrafima bakindim. Hersey biraktigimiz gibiydi. Eskisehir yoluna dikilen birkac uzun bina haricinde iki sene once mahkeme karariyla insaati durdurulmus olan bina bile ayni sekilde duruyordu. Sevdiklerim haricinde Ankara'yi pek de ozlemedigimi fark ettim. Eve gelip kebaplari yiyince biraz daha havaya girdim.

Donusumuz en cok Tugra tarafindan cosku ile karsilandi. Ithaca'da uyumak haricinde pek de vakit gecirmedigi odasinin yaninda burada gepgenis odasini ve yeni oyuncaklarini gorunce ziplamaya basladi. "Biz burada kalalim" bile dedi. Etrafinda onunla oyun oynamaya can atan anneanne, babaanne, amca, hala derken bizimki costu da costu. 

Ilk bir hafta tatil havasinda gecti. Tugra ile oyun oynama, Tugra'ya yemek yapma, uyutma gorevlerimi annelere, bulasik yikama gorevimi gelir gelmez optugum bulasik makineme, temizligi de Fatma Ablama  devrettim. 

Derken ikinci hafta ile basladi kosturma. Benim biran once ise baslamam gerektiginden, Tugra'nin da okula baslamasi gerekti. Hem Tugra icin hem benim icin yeni bir hayat basladi. Iki sene dipdibe yapisik hayatimiz sona erdi. Annesinin kuzusu okullu oldu, ben de calisan anne oldum. 

Ailecek Ithaca'da cennetten kopma hayatimizda mutlu mesut, kosturmacasiz, dertsiz tasasiz, huzurlu hayatimizin sona erdigi aci gercegi ile yuzlestik. Turkiye gercegi ile, buyuk sehir trafigi ile, mutsuz Turk insaninin asik surati ve azarlayici tavri ile yuzlestik. Yanlis anlasilmasin ulkemi, insanimi bir annenin cocugunu sevdigi gibi seviyorum. Elestirmem, dogrulari soylemem, yakinmam, boyle olmamasi gerektigini dusundugumden, birseyleri degistirmek istememden. Zira Amerika'dan donmus bir insan olarak bu yakinmalarim bazi insanlarda simariklik hissi yaratmadi degil. "Canim bizim ulkemiz de bir baska" denmedi degil. E baska tabii ki. Ama medeniyetten gelince daha cok batiyor insanin gozune cogu sey.

Bazen Amerika'daki hayatimiz bir ruyaymis gibi geliyor. Gozlerimi kapatiyorum, sanki oradaki yatagimizda yatiyormusuz gibi hissetmeye calisiyorum, icim bir hos oluyor. Hayattan iki sene calmisiz, ruhumuzu dinlendirmisiz. Orada gercekten yasiyormusuz, burada gelisine gorev ifa eder gibi yasiyoruz sanki. Hayatimizda hic unutamayacagimiz bir iki sene gecirmisiz. Tugra'yla doya doya vakit gecirmisiz. Daha guzel, saglikli, huzurlu gunlerimiz olur yine umarim. Hissediyorum olucak.



Friday 25 May 2012

Basarili Bir Tuvalet Egitimi Hikayesi

Eskiden cocuklar bir yasina gelir gelmez hemen hemen tuvalete otutturulur, tuvalet egitimine baslanirmis. Simdiyse 18 aylik olmadan baslanmamasi, cocuk direnc gosteriyorsa ustune gidilmemesi yonunde telkinlerde bulunuyor doktorlar. Bu bazen annelerin isine de gelmiyor degil. Hazir bezlerin aile butcesinde onemli bir pay olusturmasi bir yana cocugun poposunu pisirmeyen bezler bazen -ozellikle gezegen bir aile iseniz- hayatimizi da kolaylastirmiyor degil.

Sahsen ben doktorlarin telkinlerini kendi lehime kullanmadim degil. Gecen yaz Tugra 18 aylik olmasina ragmen, cok fazla seyahet edecegimizden dolayi tuvalet egitimine baslamayi aklimdan bile gecirmedim. Derken Tugra iki yasina girdi. Bu sefer de okula basladi. Hayatinda onemli bir donum noktasi oldugu icin bir de tuvalet egitimi ile strese sokmak istemedim. Okul stresi de sona erdikten sonra, Tugra da tuvalet egitimine hazir olma sinyallerine bakar oldum. Etrafimdaki insanlar cisini yaptiktan sonra bezinden rahatsiz oluyorsa hazir olabilecegini soylemislerdi. Lakin bizimkinde rahatsiz olmak bir yana, bez degistirmemek icin direnc soz konusu idi. Baktim sinyal minyal yok, beklemeyip kendim girismeye karar verdim.

Bizim tuvalet egitimimiz biraz uzun surdu. Aylar once kutuphaneden tuvalet egitimini cocuklara anlatan her turlu kitabi aldim ve Tugra'ya okumaya basladim. Cisi gelince tuvalete oturup cisini yapan cocuk konulu masallar anlatmaya basladim. Sonra kendim tuvalete oturunca onu da kiyafetleri ile de olsa lazimliga oturtmaya ikna ettim. Bezini cikartip lazimliga oturtmaya ikna etmem ise daha zor oldu. Yaklasik iki ay uyku saatlerinden once okudugum kitaplari tuvalette oturunca okumaya basladim. Olur da cisini yapar beklentisi icinde idim. Ama hayallerim suya dustu.

Internette tuvalet egitimine dair yaptigim arastirmalarda ev tasinmasi, mekan degisikligi gibi cocugun rutinini bozacak durumlarin tuvalet egitimine baslamak icin uygun zaman olmadigini okudum. Turkiye'ye donecek olmamiz, dondukten kisa bir sure sonra da Tugra'nin okula baslamasi gerektigini de goz onunde bulundurarak bu isi burada halletmeye karar verdim. Sirf bunun icin donmemize bir ay kala Tugra'yi okula gondermemeye karar verdim.

Oncelikle Tugra'nin bezini cikarip sadece kulot giydirdim ve bol sivi vermeye basladim. Ilk bir hafta duzenli olarak tuvalete oturtmama, oturdugu sure boyunca kitaplar okumama, oyunlar oynayarak oyalamama ragmen hic tuvalete yapmadi cisini. Evimizdeki sidik kokusuna alisir olduk diyebilirim. Derken ikinci hafta bir anda bir degisim oldu. Tugra cisini kakasini altina yapmamasi gerektigini anladi. Ama bu seferde son dakikaya kadar tutmaya basladi. Surekli sallanarak cisini tutmaya basladi. Boyle durumlarda hemen tuvalete oturtuyordum. Oturmamak icin direnc gosterdigi oluyordu. Onu oturmasi icin zorlamak yerine ikna ederek oturtturmaya calisiyordum. Bu surecte Angry Birds'un cok yardimi oldu diyebilirim :) Ne kadar dogrudur bilemem ama Angry Birds oyanayabilmek icin tuvalete oturmaya ikna oluyordu Tugra. Ama son dakikaya kadar direnmeye devam ediyordu. Lazimligin yaninda yerde oturmaktan ben de bir hal oldum diyebilirim. Artik tutamayacak duruma gelince cisini yapmaya basladi. En azindan sadece 2-3 saat tutuyordu cisini. Butun  gun cisini tutup yapmayan cocuklar varmis.

Lazimliginin oldugu duvara cisini tuvalete yaptigi, sifonu cektigi, ellerini yikadigi ve sonunda beni optugu icin birer cikartma yapistirmasi icin bir tablo astim. Tablo doldugu zaman da ona oyuncak alacagima soz verdim. Genelde tablonun dolmasini beklemiyorduk. Donecek olmamizin da etkisi ile zaten surekli oyuncak alma halindeydik. Dolayisiyla "cisini yapip, buyuk cocuk oldugun icin sana buyuk cocuk oyuncagi aldik"  diyorduk.

Ben en cok kakasini yapamamasindan korkuyordum. Zira Tugra kakasini ayakta yapan bir cocuk. Kakasini yapamaz bir de kabiz olursa diye cok cekindim. O yuzden bagirsak yumusatici lifli gidalar vermeye basladim. Ucuncu haftaya geldigimizde ise hem kaka hem cis anlaminda bu isi tamamen hallettik diyebilirim. Artik tuvalete oturttugumda cisini yapmaya basladi, benim de lazimlik mesaim azaldi. Disari cikarken bez baglamaya devam ettim. Ama yanimda tuvalet kapagi goturup, cisinin geldigini anlayinca tuvalete oturtmayi da ihmal etmedim. Bezli de olsa Tugra cisini yapmamasi gerektigini ogrendi. Ikinci asama ise uyurken bez cikartmak idi. Uyandiginda bezinin kuru oldugunu gordugum andan itibaren de bezini cikarttim. Sabahlari erken saatte uyaninda hemen tuvalete oturttum.

Bu surecte en onemli iki sey varsa, birincisi cocugun hazir olmasi, ki Tugra hazir ve nazir beklemekte imis, ikincisi sabir. Arada daraldigim olmuyor degildi, ama ustun sabir gosterdim diyebilirim. Tugra da ben de onemli bir sinavdan basari ile gectik. Simdi onumuzdeki maclara bakiyoruz. Gururlu ve mutluyuz. Darisi butun cocuklarin ve annelerin basina.

Sunday 20 May 2012

Itfaiyeci Tugra

Turkiye'de simdiye kadar bir tane bile itfaiye araci gormeyen ben, koyumuz Ithaca'da her sokaga ciktigimda goruyorum. Zira ABD'de yangin guvenligine ve dolayisiyla itfaiyeye bir hayli onem veriliyor. 20.000 nufuslu Ithaca'da iki adet itfaiye istasyonu bulunuyor. Cocuklara gerek cizgi filmlerle, gerek kitaplarla itfaiyeci olmak ozendiriliyor. Sorsaniz cogu Amerikan erkek cocugu ileride itfaiyeci olmak istedigini soyleyecektir. Bu cabalar sonuc da veriyor ki ABD genelinde insanlar gonullu olarak itfaiyeci oluyorlar. Bunlarin cogunu da ogrenciler olusturuyor.

Okullarin her sene itfaiye istasyonlarina gezileri oluyor. Bundan hareketle minik Tugra bir daha ne zaman itfaiyeci gorur, itfaiye arabasi gorur (mazallah gormesin daha iyi ama) diyerek, arkadasim Leilani ve 4 yasindaki oglu Liam ile birlikte evimizin yakininda bulunan itfaiye istasyonuna gezi duzenledik. Itfaiye istasyonuna gidecegim diye gunler oncesinden heveslenmeye basladi Tugra. Gezi gunu gelip catinca da itfaiye kostumunu giydi ve yola koyulduk.







Gel gor ki itfaiye istasyonuna gelince, hevesin yerini korku aldi. "Gidelim istemiyorum" diye tutturdu Tugra. Yaklasik 15-20 dk boyunca da kucagimdan inmedi. Itfaiye aracina yaklasmak bile istemedi. Itfaiye sefi "Isterseniz size itfaiye araci ile bir tur attirabilirim" dedi. Biz cocuklarin cekingenliginden bunun mumkun olmadigini dusunurken, bir anda "Hadi binelim gezelim" demesinler mi? Guzelce kurulduk itfaiye aracina. Itfaiye sefi "Isterseniz evinizin onunden tur atabiliriz" diyince hemen telefonlara sarilip kocalarimizi aradik Leilani ile ve Serdar'i evin onunden itfaiye araci ile aldik :)


Tugra buyuk ihtimalle hatirlamayacak ama biz hic unutmayacagiz bu tecrubeyi. Ondan ziyade biz Serdarla daha cok eglendik sanki. Kac kisi itfaiye aracina biner, kac kisi evinin onunden itfaiye araci ile alinir ki? Isini gucunu birakip bizimle ilgilenen ve bize bu tecruneyi yasatan itfaiye sefine de tesekkuru bir borc biliriz. Eger siz de ABD'de yasiyorsaniz, randevu alarak cocugunuza (yoksa kendinize mi desem), boyle bir tecrube yasatabilirsiniz.

Monday 7 May 2012

Assolist Anne

Assolist kimligim, Cornell Universitesi Ortadogu ve Akdeniz Muzik Korosu'nun kis konserinden sonra, kendimi grubun koordinatorune tanitarak, koroya dahil olmamla basladi. Bir arkadasim "Sesin guzel mi?" diye sormustu o zaman. "E Tugra'ya bilimum cocuk sarkisi, ninnisi ve ozellikle "Hatirla Sevgili"yi soyluyorum ya" demistim. 

Uc donem boyunca soz konusu koronun daim uyesi haline geldim. Muzik gercekten ruhun gidasi imis, bunu bizzat tecrube ettim. Calisan insanlar pazartesi sendromu yasarken, ben provalarin oldugu pazartesileri iple ceker hale geldim.

Koroyu Harold Hagopian adli Ermeni bir muzisyen yonetiyor ve her Pazartesi gunu NYC'den provalara katilmak icin gunu birlik Ithaca'ya geliyordu. Kendisi Turk muzigi ile ozel olarak ilgilendigi icin ve koronun pek cok Turk uyesi bulundugu icin repertuarimizda en az 4-5 tane Turkce sarki oluyordu. Bu surec boyunca en cok hosuma giden ABD'de bir universitede cogunlugu yabancilardan olusan seyircilere Turk sarkilari soylemek oldu zaten. Simdiye kadar aralarinda "Sari Gelin", "Adana'nin Yollari Tastan", "Benzemez Kimse Sana", "Lale Devri" ve "Yedikule"nin bulundugu pek cok Turkce sarki soyledik. Turkce sarkilarin yaninda Yunanca, Arapca, Ibranice, Ermenice, Farsca sarkilar da soyledik. Anlamini bile bilmedigim sarkilari, ozellikle Yunanca olanlari, ezbere soyler hale geldim. Yunanca sarkilarin yarisinin Turkce oldugunu da boylece fark ettim. Zira sarkilarin cogunda "Ah merakli, ah yavrum aman" gibi Turkce kelimeler bulunuyordu.


Koromuzun sene sonu konserinin oldugu gun olan 5 Mayis 2012 itibariyle ben de Cornell'in korosundan mezun oldum. Konserin sonunda davul ve zurna ile halay cekildi. Seyircileri bilemem ama ben cok eglendim. Canim oglum Tugra da iki saat boyunca gikini cikarmadan annesini izledi. Turkiye'ye donunce operaya bile goturebilirim bu gidisle kendisini :) 

Ithaca'ya yolu dusen olursa Cornell Mediterranean and Middle Eastern Music Ensemble'in konserlerini kacirmamalarini ve mumkunse koroya katilmalarini siddetle tavsiye ederim.

Tuesday 1 May 2012

Ithaca'da yasam rehberi 1- Ithaca'da yasam

Bundan 1 bucuk sene once yeni bir maceraya atildik. Hic bilmedigimiz bir ulkeye minicik oglumuz Tugra ile geldik. Macera dolu Amerika gunlerinin sona ermesine bir ay gibi kisa bir sure kaldi. Beni degisik bir heyecan kapladi. Bir yandan mutlu oluyorum. O kadar ozledim ki ailemi. Sonra buradan atip tuttugum surekli soylendigim canim ulkemi ozledim. Kebaplari, lahmacunlari ozledim. Ankara simidini ozledim. Ozledim iste. Diger yandan, endise duyuyorum. Nasil buraya gelince herseye alismak birkac ayimizi aldiysa Turkiye'ye donunce de ayni alisma surecine girecegiz. Ben calisma hayatina alisacagim. Tugra tam gun okula gitmeye.

Bu bir bucuk senede hayata dair cok fazla sey ogrendim. Ama en onemlisi, insanin herseye alisabildigini ogrendim. Insanoglu eger mutlu olmak isterse her sekilde mutlu olabiliyormus. Zaman su gibi akip geciyormus. Kiymetini bilmek lazimmis.

Daha once Amerika'ya ilk gelisimiz ve sapsalliklarimiz diye bir yazi yazmistim. Simdi bizden sonra buralara yolu dusenler bizim dustugumuz hatalara dusmesinler diye kendimce bir rehber hazirliyorum. Isbu rehberin ilk serisi Ithaca ile ilgili temel bilgilerden olusuyor. Nasil bir yerdir? Gelsek mi acaba, yoksa baska yere mi gitsek? Ucuz mudur pahali midir? Havasi nasildir? gibi sorulara cevap vermeye calisiyor.

Cografya:

Ithaca New York eyaletinde yer almakta olup, New York City'e araba ile dort bucuk saat mesafe uzaklikta bulunuyor. Tabiri caizse balta girmemis ormanlarin arasinda yer alan Ithaca'ya sehir demeye bin sahit istiyor. Ben o yuzden "koyumuz Ithaca" tabirini kullaniyorum cogu zaman. Koy dedigime de bakmayin. Her turlu ihtiyacinizi giderebilecek buyukluge sahip.

 Ithaca parmak goller bolgesinde (finger lakes region) yer aliyor. Dolayisiyla etrafta parmak misali uzun ve nehiri andiran goller bulunuyor. Cayuga golu Ithaca sehrinin icinden geciyor. Bir hayli uzun oldugu icin de sadece Cayuga golunun kenarinda yer alan pek cok park bulunuyor. Oyle ki Google image'da "Ithaca" diye arama yaptiginizda karsiniza cikan resimlerin %80'i selale ve gol resimlerinden olusacaktir.

Ayrica, bu bolgede yer alan yerlesim birimleri ve gollerin isimlerine bakilacak olursa "oturan boga" ile "yuksekten ucan kartal"in anavatani oldugunu soyleyebiliriz. Bakaniz: Ithaca, Cayuga, Seneca, Onondaga, Oneida, Taughannock...

Iklim:

Ithaca'ya gelmeden once ve geldikten sonra herkes agiz birligi etmiscesine Ithaca'nin kisinin cok cetin gectiginden bahsediyordu. Ilk sene cetin bir kis gecirdik. Karin Kasim ayinda yagip Nisan ayina kadar kalkmamasinin yanisira havanin eksi 20 derecelere kadar sogumasi, o da yetmezmis gibi dondurucu esen ruzgar bizi bezdirdi mi diye soracak olursaniz? Bezdirmedi, cunku burasi kara her daim hazirlikli bir yer. Dolayisiyla kar yagmadan butun yollara tuz dokuluyor, kar yagdigi anda yollar aciliyor. Ne kadar kar yagarsa yagsin hayat durmuyor, dursa da en fazla yarim gun suruyor normale donmesi.

Ote yandan, kuresel isinmanin etkisinden midir bilinmez ikinci sene butun kari kisi Turkiye'ye gonderdik. Dogru duzgun kar gormedik. Gorduysek de hava sicakliginin artmasi nedeniyle yerde uzun sure kalmadi.Ama genel olarak Ithaca'nin iklimini kislari soguk ve kar yagisli, yazlari sicak ve yagmurlu olarak tanimlayabiliriz.

Eglence Hayati:
Biz buraya gelmeden once esim "Cornell'e mastera gidiyorum." dediginde ilk sorduklari "evli misin?" oluyordu. Evet dogru bekarlar icin cok harika bir yasam yeri degil. Ama yok ben dersimi calisirim, hali hazirda var olan birkac bara cafeye gider kendimi eglerim, onun disinda selalelere bakip kitap okumaktan zevk alirim diyorsaniz, buyurun siz de gelin. Demem o ki Ithaca bekarlardan ziyade cocuklu aileler icin daha cazip bir yer. Iste bunun icin Tugra'nin gobegini Cornell'e degil Stanford'a gomduk.

Ev imkanlari:
Eger Cornell Universitesi'ne yuksek lisans icin geliyorsaniz, Hasbrouck evlerine basvurmaniz siddetle tavsiye olunur.  Cocuklu aileler icin bence bundan daha uygun bir ortam olamaz. Komsularinizin cogu da cocuklu ailelerden olusacagi icin adaptasyon cok daha kolay oluyor. Hem anneler hem cocuklar birbirleri ile arkadas oluyor. Bunun yaninda, Hasbrouck'ta yasayanlarin birbirleri ile kaynasmasi icin bir suru aktivite duzenleniyor. Yani burada yasayip yanlizlik cekmeniz pek mumkun degil. Evet kabul ediyorum etraftaki cekik gozlu kolonilerinin yaninda biraz azinlik kalabilirsiniz.

Kampusun icinde yer alan Hasbrouck evlerinden kampuse her 15 dakikada bir otobus kalkiyor. Otobuslere Cornell ogrencileri parasiz binebiliyor. Dolayisiyla ulasimi da cok rahat.Hasbrouck'un bir dezavantaji da bulunmuyor degil. Hasbrouck kampus icinde oldugu icin evin onune arabayi park edebilmek icin senede 700 dolar odemeniz gerekiyor.

Bahce katinda yer alan cift katli daireler bulundugu gibi tek katli daireler de bulunuyor. Bizim yasamakta oldugumuz cift katli ev 65 metrekare. Evin icine gorece daha kucuk esyalar koyduklari icin bizim gozumuze cok kucuk gelmiyor. Bir de evdeki dolaplar, merdiven altlari gibi her alani degerlendirdikleri icin dort kisilik bir aileye yetiyor da artiyor. Ev kirasi 2012 yili itibariyle 1000 dolar civari. Ithaca geneline ve ABD'nin diger sehirlerine gore pahali oldugu soyleniyor. Her ne kadar diger evlere gore eski, mutfagi avuc kadar, banyosu eski olsa da sundugu imkanlar nedeniyle sanirim biz bir daha gelsek yine Hasbrouck'u tercih ederiz.

Onun disinda kampus disinda yer alan, benim gorup de begendigim diger alternatifler ise: Carriage House, Lansing West ve Gaslight Village.
Ulasim:
Cocuklu bir aile iseniz arabasiz burada hayat size zehir olabilir. Cetin gecen kisini da hesaba katacak olursak coluk cocuk evde hapsolabilirsiniz. Dolayisiyla araba sart. Aman canim ABD'de ikinci el arabalar ucuz, ne var ki demeyin. Gidip bizim gibi en ucuz arabayi almayin derim ben. Ya da ucuz araba aliyorsaniz sadece sehir icinde kullanip, uzun yola gitmek icin araba kiralamak yontemini tercih edebilirsiniz. Bizim gibi 99 model bir arabadan iki ay icinde 10.000 mili ariza cikarmadan yapmasini beklemeyin, sonra yaya kalmayin. Hurdaci az bir para verse de alsa diye bekler hale gelmeyin.

Diger ipuclari:

- Ev esyalari Walmart'tan ya da Target'tan ucuza alinabilir. Diger taraftan, burada ikinci el esya kullanimi cok yaygin. Insanlar esyalarini evlerinin garajlarinda (Garage Sale), ya da bahcelerinde (Yard Sale- biz ilk yard sale tabelasi gordugumuzde arsa satiliyor sanmistik, bu da bir animizdi) gayet cuzi bir fiyata satisa cikariyorlar.
  
- Ikinci el LCD ekran bir televizyon, yanina bir Playstation 3, bir de Netflix uyeligi siddetle tavsiye edilir. Netflix icin cihazda internet gerekiyor. Oyun oynamaya merakli iseniz Playstation almak mantikli. Onun disinda bilgisayari TV'ye baglayan kablo ile de Netflixi TV'den izleyebilirsiniz. Kablolu yayin bize biraz pahali geldi. Zaten reklam olayi burda Turkiye'dekinden beter durumda. Netflix sayesinde cogu diziyi, filmi ve cizgifilmleri aninda izleyebilirsiniz.

Biz koyumuz Ithaca'yi cok sevdik ve cok memnun kaldik. Cocuklu bir aile iseniz dusunmeden buraya gelebilirsiniz.



Friday 27 April 2012

Uykuya gecis rutinimiz

Cocuklarda rutin cok onemli. Cunku beklemedikleri birsey oldugunda zor kabulleniyorlar. O yuzden herseyin bir rutine baglanmasi hayati kolaylastiriyor. Rutin disi seyleri de on uyari ile hatirlatmak gerekiyor. Ornegin parktan bir anda "hadi eve gidiyoruz" diyerek isyansiz bir sekilde eve getirmek genelde pek mumkun olmuyor. O yuzden ben genelde 15 dk onceden eve donecegimizin uyarisini yapiyorum. Sonra da "Bak simdi bu kaydiraktan da kay. Sonra eve gidelim yemegimizi yiyelim. Sonra da evde oynariz" diyerek ikna ediyorum.

Degismeyen rutinimizse uyku rutinimiz. Her aksam saat 10 sularinda ayni seyler yasaniyor.
Tugra yatmadan onceki meyve ogununu yer. Sonra uyku oncesi cizgi filmini seyreder. Cizgi film bitince "uyku saati geldi mi?" der. Annesi "evet geldi Tugracim." der. Mama sandalyesinden inmek istemez. Annesi "Ben cikiyorum sen sonra gel bana surpriz yap." der.

Birkac dakika sonra merdivenlerden pitir pitir cikan Tugra, "Surpriiz" diye bagirir. Annesi de coskuyla "Aa Tugra gelmis. Cok mutlu oldum" der.
Tugra lazimliga oturur, annesi iki adet kitap okur. Bizimki cisini yapmadan kalkar, yapmis miyim acaba diye de bakmayi ihmal etmez. Sonra bezini baglatmamak ve uyku surecini uzatmak icin oyalanmaya baslar. Binbir turlu telkinlerle ikna edilir.

Sonra banyoya gecilir. Eller yikanir. Ama su ilik olucak. Yoksa "bu su yumusak degil" der. Derken sira dis fircalamaya gelir. Ben dis macununu surerken "Anne neden su dis macununu eritir?" diye sorar. (Ben daha once ona dis macununu suya tutma, suda erir demistim) Ama her seferinde, istisnasi yok. Dis fircalama fasli bitince macununu ve dis fircasini kutusuna kendi koyar. Annesi koyarsa kiyamet kopar.
Yataga yatilir. Once coraplar cikarilir. Coraplarin dalginlikla anne tarafindan cikarilmasi da bir baska kriz sebebidir. Isik kapatilir, masal anlatilir. Tugra suyunu icer. Sonra da uyku sarkisi soylenir. Masal ile sarki arasinda su icilmesi sart. Su icmeden sarki faslina gecemeyiz. Kathiyen olmaz. Sarkinin bitimiyle birlikte koyun koyuna uyunur.

...Tugra'nin uyudugundan emin olan annesi akrobatik hareketlerle yataktan kalkar. Icinde mesai bitimindeki cosku vardir.

Thursday 26 April 2012

ABD'den donerken bebek alisverisi

ABD'den donmemize bir ay gibi kisa bir sure kaldi.Donmeden alisveris cenneti olan ABD'den Tugra'ya toplu alisveris planlarimi bebekveben.com'da anlattim. Buyrunuz linki:
http://www.bebekveben.com/2012/04/26/amerikadan-donerken-bebek-alisverisi/

Friday 6 April 2012

Birkac ani

Surpriiiz

Gecenlerde Tugra'yi ogle uykusuna yatirip Cornell'in kutuphanesine gittim. Son otobusle de eve donecektim. Derken Serdar "sen gelme biz sana surpriz yapacagiz" diye mesaj atti. Ben de bir heves beklemeye basladim. Ama ne zaman geleceklerini bilmiyordum. Tam "niye gelmediniz" diye mesaj atmis, bilgisayar ekranina dalmis bakiyordum ki, arkamdan "supriiiiiz" diye avazi ciktigi kadar bagarmasin mi bizimki. Hem ben hopladim, hem de kutuphanenin sessizliginde isine dalmis butun ogrenciler hopladi. Sonra hafif bir kikirdasma oldu tabii ki. Bense soguktan dondurma olmus Tugra'nin yanaklarina yumulmustum. Bizimki kendi kutuphanesi gibi zannetti orayi da. "Anne hadi titap alalim, cd alalim" dedi. Dedim "yok burasi o kutuphane degil". Sonra beraber ciktik kutuphaneden. Ama bizimkinin yuzunde bir gulumseme, bir mutlu bir mutlu. Cok hosuna gitmis. Onun kucuk dunyasi icin bir macera idi annesine kutuphane de surpriz yapmak. Butun gun hatirlayip hatirlayip guldum. Buraya yaziyorum ki sonra okuyup tekrar guleyim diye :)

Senarist Tugra


Tugra ile oyun oynamak artik iyice zevkli bir hal almaya basladi. Oyunlarimizin en onemli ozelligi senaryosunun Tugra tarafindan yaziliyor olmasi. Basrolde kendisi, yardimci rolde annesi. Heyecanli heyecanli basliyor anlatmaya: "Simdi ben gideyim. Sen arkamdan agla 'gitme gitme, gel' de. Sonra ben 'mama almaya gidiyorum, gelicem birazdan diyeyim'. Sonra gelip sana sarilayim".
Asil komik tarafi, bazen ben dalmis baska birsey dusunuyor oluyorum. Bizimki surekli senaryo yazma halinde oldugu icin her zaman konsantasyonum tam olmuyor. Yardimci oyuncunun kafasi mesgul anlayacaginiz. Derken bizimki senaryoyu anlatmis oluyor, ama ben tam anlamamis oluyorum. Vay mi ki dogru oynamadim. Eyvahlar olsun, kopuyor kiyamet. "Ay tamam ozur dilerim hadi bir daha anlat" diyorum da saolsun beni kirmiyor :)

Oyle bir anlasma yapalim


Tugra'nin dilinden dusmeyen bir cumle. "Tamam mi anne oyle bir anlasma yapalim". Zira surekli muzakere halindeyiz.
-Parka gidelim anne
-Ama simdi yemek saati
-Ben yemegimi yiyeyim guzelce televizyon seyrederken, sonra gidelim. Tamam mi anne oyle bir anlasma yapalim.

Ya da benim onerimi begenmezse "yoook anne oyle bir anlasma yapmayalim" diyerek isyan ettigi de oluyor kendisinin.

Yumacik yumacik


Ben ne kadar Tugra'nin yanaklarina yumulmayi seviyorsam, Tugra da benim kollarima yumulmayi seviyor. Ne zaman t-shirtumu cikartsam, bizimki kikirdamaya basliyor. "Anne sevebilir miyim yumacik yumacik?" diye sokuluyor bana. "Ben anne ile yumacik yumacik uyuyacagim" diyerek babasini gonderiyor yanindan bazen.

Dis cikardigi bir donemde bir gece aglayarak uyandi. Gittim yanina. "Su ister misin?" "Yok" "Sarki soyleyeyim" "Yok" "Kucagima alayim" "Yok" Ne yaptiysam susturamadim. Derken kafamda yanan ampulun etkisiyle cikardim t-shirtu. Bizimki birak aglamayi kikirdamaya basladi ve sokuluverdi bana. Oy ben de yedim onu.

Monday 26 March 2012

Tugra=Babasi

Tugra dogdugundan beri ayni esprilere maruz kaliyorum.

- Bir cocuk babasina bu kadar mi benzer, sen tasiyici anne misin?
- Kopyalayip yapistirmissiniz siz. vs vs.

Bazen de Tugra'yi gorenler biraz sevip sirinlik yaptiktan sonra, "Cok tatli maasallah, cok da yakisikli" deyip bir bana bir babasina bakip, "ayni babasi ama" demiyorlar mi. Hayir birsey degil bizimki bir havalara giriyor :)

Evet dogru. Tugra ayni babasina benziyor. Kasi, gozu, bakisi, gulusu. Ama en belirgini kulaklari :)Serdarin kulaklarinda fare yemis gibi kesikler vardir. Tugra dogdugunda ilk fark ettigimiz sey kulaklarindaki kesiklerdi. Hayret etmistik. Canim babam da hala "Bak Berrak gozleri benziyor sanki" diyerek bana benzetmeye ugrasiyordu. Sanki benzeyince ne olacaksa.

Ama benim asil takildigim, fiziksel ozelliklerden ziyade, huy benzerligi. Yani sonradan kazanildigini zannettigim bazi ozellikler meger dogustan olabiliyormus. Misal:

- Serdar soslu kremali seyleri hic sevmez. Bol soslu makarna, kremali pasta, sulu kofte vs. Boyle birsey genetik olabilir mi? Gayet de veriyorum Tugra'nin onune ama yemiyor pasa. Okulda kurabiye yapmislar. Ustune krema surup, seker dokeceklermis. Bizimki krema istememis, ama sekerlerini almis.

-Serdar cok temkinli dikkatlidir. 2 bucuk yasindaki cocuga temkinli olmayi dikkatli olmayi ne kadar ogretebilirsiniz. Eger icinde yoksa 30 defa da soyleseniz temkinli olmaz. Allahtan benim oyle bir derdim yok. Bizimki dogustan temkinli. Misal karsidan karsiya gecerken araba gelirse diye kucagima tirmanir, disari gittiysek, "anne oyuncagimi unutma, anne cantan nerde?" diyerek surekli kollama yapar. En son kabinde pantalon denerken, cebimden arabanin anahtari dusmus. Ben fark etmedim bile. Bizimki "anne anahtari dusurdun." dedi. Bizimki benim arkami topluyor anlayacaginiz. 

Arada kendime benzettigim ozellikler de oluyor. Ama genelde bunu Serdarla paylastigimda "bosuna cirpiniyorsun, ayni bana benziyor" diyip beni sinir ediyor :) Halbuki ben degil miydim hamileyken "ayni sana benzesin" diyen.

Kim ne derse desin, gezmeci tosun olma ozelligini benden almis. Ben kucukken bahcede oynarken annem evden bir daha birakmazsa diye su icmek veya karnimi doyurmak icin bile eve gitmezdim. Artik hava kararirdi da annem "yastigini yorganini da atayim mi asagiya" derdi. Babaannem "Bugun hava soguk disari cikmak yok" derdi. O namaza durunca, hoop ben kapiyi cekip atardim kendimi disari. Annem tatilden donerken, "oh be eve geldik" diye sevinirdi de hic anlamazdim. Bana gore bir tek uyumak icin eve girsem yeterdi.

"Gezmeye gidelim." diyerek uyanan bir oglum var. Acaba kendim gezmeci oldugum icin onu da cok gezdiriyorum, ondan mi alisti bilmiyorum. Ama biraz da genetik bence. Sonuc olarak, kucuk Serdar annesi gibi gezmeyi seviyor :)

Thursday 15 March 2012

Guzel bir gun


Bu sene havalara taktim kafayi. Bize buraya gelmeden once herkes destansi bir kis yasandigini soylemisti. Nitekim de ilk geldigimiz sene bayagi bir kar gorduk. Asiri sogugu ve dondurucu ruzgari da tecrube ettik. Ama bu sene kisi Turkiye'ye gonderdik sanirim. Butun kis Turkiye karlar altindayken, biz Ankara icin bile hafif denilecek bir kis gecirdik. Evet kar yagdi, ama iki gun sonra hava isindi ve karlar eridi. Subat ayinda hava guzel oldugu icin Tugra'yi parka bile goturdum. En cok kisin gec gelmesinden korkuyordum, ama o da olmadi. Mart ayi itibariyle bahari yasamaya basladik. Evimizin onundeki agaclar bile filizlendi. Hava sicakligi bugun 24 dereceye cikti.

E havalar guzellesince biz de kendimizi parka bahceye attik. Ithaca "Parmak goller bolgesi" (Finger Lakes Region) denilen bir bolgede yer aliyor. Zira bolgenin en buyuk gollerinden biri olan Cayuga golu bir golden ziyade durgun bir nehri andiracak uzunlukta. Dolayisiyla gol kenarinda birden cok park var. Gectigimiz Pazar gunu Taughannouck Falls parkina gittik.

Soz konusu parkin bir bolumunde Taughannouck selalesine giden bir yuruyus parkuru bulunuyor. Diger tarafinda ise gol kenarinda bulunan bir park. Tugra gibi suya tas atmaya bayilan bir cocuk icin birebir. Zira biz bir kenarda otururken, o suyun en kenarina kadar gidip istedigi kadar tas atip oyalanabiliyor. Ayrica gol manzarali bir cocuk parki bulunuyor. Alabildigine cimlik alanda top oynayip kosturabiliyor.


Taughannouck'a gidince genelde karnimizi yakinlarda kofte ekmegi andiran hamburgerleri bulunan Glenwood Pines Restaurant'ta doyuruyoruz. Sonra da ustune dondurma yemege gidiyoruz. Amerikan mutfagi diye birsey yok evet. Bir tek hamburgerleri var. Bir de koca porsiyonlu, oldukca lezzetli ve gorece cok ucuz olan dondurmalari. Bizim gittigimiz dondurmaci -Cayuga Lake Creamery- dagin basinda bulunan ama araba park edecek yer bulunamayacak kadar dolu olan bir dondurmaci. Bahcesinde de cocuklar icin ahsaptan bir tren bulunuyor. Dondurmamizi yedikten sonra Tugra trenin icine girdi, cikarmak icin bayagi zor ikna ettik.




Turkiye'ye donmek icin geri sayarken, buradaki son gunlerimizin tadini cikariyoruz. Guzel havalar da bize kiyak geciyor. Son noktayi, gecen sene bu zamanlardan bir fotograf ile koymak istiyorum.


Friday 9 March 2012

Cocuklugumdan kalan icimdeki ukte

Ben Ankara'da apartman cocugu olarak buyudum. Evimizin yakininda cocuk parki yoktu. Mahallenin cocuklari toplanirdik, evimizin arkasinda araba parki olarak da kullanan bahcede oynardik. Eger gelmeyen olursa da camina gider sesimizi duyurana kadar bagirirdik. "Bahaaar, Bahaaaar, gelsene" diye. Okulda tenefus aralarinda ip atlar, aksam eve gelince ustumuzu degistirir,  tekrar bulusur, ip atlamaya devam ederdik. Sabahtan aksama kadar ip atlardik kisacasi :)

Derken biraz daha buyuduk. Arkadaslarimdan biri paten aldi. Ben de ozendim tabii ki. Denememe de izin vermisti sagolsun. Sonra ben de paten istedim annemlerden. Annemler "Kizim nerede kayacaksin? Bak sonra dusersin. Bizim evimizin bahcesi musait degil." ve daha pek turlu endiselerle beni vazgecirmeye calistilar. Halbuki haklarini yiyemem. Hemen hemen her istedigimi alirlardi. Ben de oyle ac gozlu coksey isteyen bir cocuk degildim ama. Neyse tabii ki beni yildiramadilar. Allem ettim kallem ettim, paten aldirmaya goturdum annemleri.


Istanbul'daki Kozyatagi Careefour'a gitmistik hic unutmuyorum. Ben pateni ayagima giydim. Ayaga kalkarken tokezledim. Babam "Hemen bak gordun mu?" demesin mi? Sanki pateni ayagima giyince hemen suzulerek gezecegim. Sonra satis gorevlisine "Amcasi bunlar guvenli mi? Dusebilir mi?" diye sordu. Dusmeme garantisi veren paten ariyordu kendisi. Amcam da sagolsun "E tabi dusebilir." dedi. Orada ipler koptu zaten. "Tamam bak paten almayalim, ne istersen onu alacagiz." dediler tongaya dusurduler. Ben de bari pahalisindan bir Lacoste canta isteyeyim dedim ama orda Lacoste yoktu, neyse baska bir cantada karar kildik. O cantada bir ucak seyahatinde icindeki ganimetlerle birlikte ucakta unutuldu ve baskasina yar oldu.

Aradan kac sene gecti bilmiyorum. 15 sene gecmistir herhalde. Ama benim hala icimde uktedir o patenler. Belki gercekten dusup bir yerimi kiracaktim. Annemler tabii ki benim iyiligimi dusunduler. Ama cok istemistim. Simdiki planim, eger isterse Tugra buyudugunde ona ve kendime birer paten almak ve annemlere nanik yaparak gezmek :) 

Saglikli olalim, mutlu ve huzurlu olalim. Bunlar isin sakasi tabii ki. Ama ben "Aman cocugum dusmesin, aman yorulmasin"dan daha farkli bir yaklasim benimsemeyi dusunuyorum. Insan hayatta dusekalka, zorluklarla mucadele ederek, yorularak, tecrube ederek olgunlasip pek cok sey ogrenmiyor mu? Tabii ki bunun bir siniri olmali. Patenle kayacaksa, kaskini dizligini taksin. Araba kullacaksa emniyet kemerini taksin. Ama yasasin, tecrube etsin istiyorum Tugra. Bilmiyorum belki soylemesi kolaydir. 

P.S. Annem bu yaziyi okursa "Seni de gorucez" diyecek :)

Oyuncak mi oyun mu?

Tugra'nin oyuncaklari her gecen gun cogalmakta. Sadece oynasin diye oyuncakciya yaptigimiz ziyaretler sonucu buyuk kucuk mutlaka oyuncak ile donuyoruz eve. Her gittigimizde almamaya calisiyorum. Her zaman oyuncak alinacagi hissine kapilmasin diye. Tutturmuyor da sagolsun. Biliyor cunku o zaman olmasa baska zaman oyuncak alinacagini.

Evde genelde oyuncaklarinin hepsi disarida olmuyor. Bir kismini sakliyorum. Ozellikle ilgi gostermediklerini. Sonra cikardigim zaman kiymete biniyor. Yeni oyuncakmis gibi seviniyor, bir sure kendi kendine oynuyor. Ama son zamanlarda oyuncaklarin fazlaliginin onu oylamaya yetmedigine karar verdim. Daha cok oyun istiyor Tugra. Bu oyunlari bazen oyuncaklari ile oynuyoruz bazense hayali oyuncaklarla oynuyoruz. Hatta hayali oyuncaklarla oynadiklarimiz sanki daha cok hosuna gidiyor. Hayali dinozoru eline aliyor, yemek yediriyor. Havada ucan hayali kelebekleri yakalamaya calisiyor, ucmasinlar diye elini simsiki kapatiyor, sonra bana veriyor. Ben tekrar ucuruyorum. Daha neler neler...

Ya da bir oyuncaga ilgi duymadiginda, o oyuncagi kullanarak bir oyun icat ediyorum. Mesela arabalari kaydirmasi icin kaydirakli bir oyuncak aldik. Oyle aman aman ilgi gostermedi. Sonra ben arabalarini aldim. "Bak arabalar arkadas olmus, gezmeye gidiceklermis. Parka gitsinler mi?" diyerek oyun baslattim. Kaydiraktan sirayla arabalarini kaydirmaya basladi. Cok da hosuna gitti. Arabalar dusunce de "Aa bak kaydiraktan dustu, agliyor dedim." Bizimki yuzunde sefkat dolu bir ifade ile arabasini opmesin mi? O gun bugundur o oyunun adi "kayan arabalar" oldu.

Bazen oyuncagi anne baba olarak kendimize aliyormusuz gibi hissediyorum. Oyuncakciya gidince Tugra kadar benim de istahim kabariyor. Hepsini alasim geliyor. Ama biliyorum. Tugra icin oyuncaklarin fazlaligi degil onemli olan. Onun icin oyun onemli. Oyuncak sadece bir arac.

Tuesday 21 February 2012

Gamze Anne

Anne olmak bir kadinin basina gelebilecek en guzel sey evet ama bir o kadar da zor ve agir bir gorev. Uykusuz geceler, iki yas sendromu, ergenlik vs degil kast ettigim. Anne olmak bir kadinin artik kendi hayatini ikinci plana atmasi demek. Kafasi atinca cekip gidememesi demek. Mutsuzlugunu, gozyaslarini evladindan saklamasi demek. Evladi icin mutlu olmaya zorunlu hissetmesi demek. Anne olmak bir kadin icin artik kendinden gecip evladi icin yasamasi demek.

Gamze Akbas da kendisi icin degil uc yasindaki oglu icin yasamak isteyen bir losemi hastasi. Birkac hafta once Facebooktan bir arkadasimin Gamze Akbas'in "Seyahate giden anne gibiyim" yazisini paylasmasi ile ogrendim onun hikayesini. Hic tanimadigim ama benim gibi anne olan birisi icin agladim. 

Sonra twitter calkalandi Gamze icin ilik donoru olma cagrilari ile. Okan Bayulgen'in programina konu edildi. Kose yazarlari konuyu ele aldi. Butun Turkiye ogrendi onun hikayesini. Herkes derinden hissetti onun cigligini. "Oglumun buyudugunu gormek istiyorum" diyordu Gamze. "Onun yaninda olmak istiyorum". Niceleri gitti donor olmaya. Herkes yurekten dua etmeye basladi. Ilik donoru olmak icin herkes seferber edildi sanal alemde. Facebook sayfasi ve blog kuruldu konuyla ilgili bilgileri paylasmak ve son durumu bildirmek icin.
Diger yandan, Turkiye'de ilik donoru sayisinin da azligini gozler onune serdi Gamze'nin durumu. Gamze sayesinde ilik donoru sayisi hizla artmakta. Aslinda farkinda degil ama kendine umut ararken belki de baskalarina umut olucak.
Bense ABD'de ve hatta ABD'nin tabiri caizse koyunde ikamet etmekte oldugum icin elim kolum bagli oturuyorum. Elimden dua etmekten baska birsey gelmiyor. Tum kalbimle umarim ki Gamze'ye donor bulunacak. Ama ben Turkiye'ye doner donmez baskalarina umut olabilmek icin donor olacagim. 

Friday 3 February 2012

Patron kim?

Tugra cok yaramaz, insani cileden cikaran bir cocuk degil. Hic hakkini yemeyeyim. Ama yine de istedigim kivamda degil otoritem. Biraz da fazla mi abartiyorum bilmiyorum. O da bir cocuk sonucta. Ya da cok mukemmellikyetciyim, ama aslinda mukemmel sekilde mukemmel olmayan bir anneyim.  Zira iki bucuk yasindaki oglum Tugra'ya birsey yaptirmak ya da yaptigi birseye engel olmak icin cebellesiyorum. Bazen gurur meselesi yapiyorum, gereksiz yere sinirleniyorum. Simdilik kendimce gelistirdigim yontemler var.


Gunde kac defa 1..2..3 diye sayiyorum ben bile bilmiyorum. Altini mi degistiricem, bizimki kose bucak kaciyor. Itiraz ediyor, duymamazliktan geliyor, oyuncaklariyla oynuyor, "isim var su anda" diyor. Bir soyluyorum yok, iki soyluyorum yok. En sonunda basliyorum saymaya, "3'e kadar sayacagim, ya kendin gelirsin ya da ben seni alicam" diyorum. Bizimki 3'un sonunda geliyor eli mahkum. Ilk baslarda cok ise yaramiyordu. Birkac defa kararlilik gosterip kendim kucagima alip getirince anladi annesinin sakasinin olmadigini. Boylece, eger dedigimi yapmazsa sonuclarina katlanacaginin onden uyarisini vermis oluyorum.

Diger yontemim, patronun aslinda o olduguna inandirmak. Uyandiktan sonra yelek giymesini istedigimde (Klasik bir Turk annesiyim evet), genelde itiraz ediyor. Ben de "Bak havhavli yelegi mi giyersin, kirmizi yelegi mi? Sen sec". diyorum. O da secim hakki ona birakildigi icin boyun egiyor. Her zaman degil tabii. O zaman da "Biraz yelegi giyelim, sonra sicaklarsan, 'annee hadi yelegimi cikaralim' de ben cikaricam" diyorum. Bu da ise yariyor.
Disarida vakit gecirdigimiz zamanlarda ise Tugra'ya soz gecirmekte daha zorlaniyorum. Ben anlamiyorum, ABD'deki cocuklarin anneleriyle ve babalariyla iliskilerini gozlemliyorum. Anneleri "dur" dedikleri anda cocuklar hipnotize olmus gibi aninda duruyorlar. Bizimki nerdeee. Hele disaridaysa, keyfi yerindeyse, simariklik hat safhadaysa, beni duymuyor bile. Ben de evden cikmadan tembih yontemine basladim. "Bak anne seni cok sevdigi icin gezmeye goturuyor. Orada uslu ol. Bagirmadan oyna. Arkadaslarina kibar davran (pata kute girismeyi oyun zannediyor bizimki). Anne sana birsey soyledigi zaman anneyi dinle. Yoksa anne uzulur, bir daha seni disari cikarmaz." diyorum. "Disari cikarsin anneee" diyor. Ben de "Tamam o zaman annenin sozunu dinle" diyorum, onden uyariyi veriyorum.



2 bucuk yasimdaki ogluma soz gecirebilmek icin otuzbin takla atiyorum anlayacaginiz. Bu alanda kendimi gelistirmem gerektigini de hissediyorum. Zira, Tugra'nin her yanlis hareketini ustume aliyorum. Ben bir yerlerde yanlis yaptigim icin o yanlis hareketleri yapiyor diye dusunuyorum. Gecen gun Blogcuanne "The Discipline Book"tan bahsetmis. Yeni hedefim bu kitabi hatmetmek.

Kararliyim, azimliyim, patron benim, heeeyt. Saka bir yana, amacim sadece dogru disiplin yontemleri kullanarak cocuguma dogru davranislari asilamak.

Sunday 22 January 2012

Cocukla cocuk olmak


Kis geldigi icin gezegen Tugra ve annesi olarak eskisi kadar disari cikamiyoruz. Zira hava bazen -15 dereceye kadar iniyor. Dolayisiyla daha fazla evde zaman geciriyoruz. Iki bucuk yasinda, isi gucu oyun ve muzurluk olan ve hatta icinde enerji motoru oldugundan suphelendigim canim oglum Tugra'yi oyalamak ise bayagi bir enerji ve hayal gucu gerektiriyor.

Birgun Tugra'yi oyalamaya calisirken kendi kendime "onun kadar ben de eglensem, onu oyalamak hic zor olmazdi"derken buldum. Ben de "cocukla cocuk" olmaya karar verdim. Cocugunuzun olmasinin en guzel yaninin cocukca hareketler yaptiginizda birinin sizi yadirgamasindan ziyade cocugunuzun size kikir kikir gulmesi oldugunu fark ettim.


Iste bu yuzden evimize kisa bir ziyaret yaptiginizda beni 20 metrekarelik salonumuzda kovalamacilik oynarken, "grrr" diye dinazor taklidi yapan Tugra'dan korkarak kacarken, arabalari "vrmm vrmm" diye yaristirirken, deli deli dans ederken, bagira cagira cocuk sarkilari soylerken ve hatta gardiroba girmis karanlikta oyun oynarken bulabilirsiniz.

Ama ne yazik ki her zaman icimdeki cocugu ortaya cikaramiyorum. Bazen kendimi saat hesabi yaparken bulabiliyorum. Benim icin gun iki donemecten olusuyor. Birinci donemec, Tugra'nin sabah uyanmasi ile ogle uykusuna yatmasina kadar olan sureden olusuyor. Ilk donemec beni genelde zorlamiyor. Hava yadinlik oldugu icin genelde disari cikiyoruz. Evde kaldigimiz zaman da ben gundelik islerimi hallederken Tugra'yi da isin icine dahil ediyorum. Bakti ev isi sarmadi, vazgecip kendi kendine oyun oynamaya ikna oluyor zaten :) Saat musait oldugu icin Turkiye'den anneanne, babaanne ile canli baglanti yapiyoruz. Su bilgisayari, hatta interneti ve hatta goruntulu konusmayi icat edenden Allah razi olsun zaten. Tamam dokunamiyoruz, sarilamiyoruz ama bir nevi evimize misafirlige gelmis gibi oluyor gurbette ozlediklerimiz. Isi abartip kahvelerini caylarini da alip geciyorlar karsimiza bazen :) Neyse ne diyordum derken Tugra'nin ogle yemegi saati geliyor, sonra da uyku saati. Boylece, birinci donemeci alnimizin akiyla atlatiyoruz.

Tugra uyurken, ben genelde ev isi yapmamaya, canim ne isterse onu yapmaya, ikinci donemec icin enerji depolamaya calisiyorum. Tugra'nin uyanmasi ile beraber ikinci donemec basliyor. Bazen ahenkli bir sekilde oyun oynuyoruz, zaman geciveriyor. Bazen de degil Tugra'yi oyalamak, benim bile canim hic birsey yapmak istemiyor. Daha dogrusu kimse beni ellemese, televizyonun karsisinda mayissam istiyorum. Gel gor ki bidik oglum oyun istiyor. O gunler bana gecmiyor iste. Ama oglumun da hakkini yemeyeyim. "Tugra ben cok yorgunum, hadi yatakta oynayalim" diyorum. Oyuncaklarini getiriyor. Ben mayisirken hayal gucumu zorlayarak degisik oyunlar turetmeye calisiyorum ve zaman geciveriyor.

Bu zamanlarini cok arayacagim farkindayim. Simdi pacamdan ayrilmayan oglum, yarin "oglum gel de biraz yanimda otur dedigimde" "uff anne" diyerek beni savusturucak. Ama ne yalan soyleyeyim, benim icin gunun en huzurlu zamani Tugra'nin gece uykusuna gecmesinden sonra -ki bu gece 11 ila 11:30'a tekabul ediyor- basliyor.

"Tugra 4'te uyandi, en erken 10'da uyur, ne yapsam da oyalasam da saati 10 etsem" diyerek.

Tuesday 17 January 2012

Dil gelisimi


Geveze Tugra 10 bucuk aylikken konusmaya basladi. Gordugu butun lambalari isaret parmagi ile gosterip "mmba" diyordu. Sonra eliyle bir yapip "bir" demeye, hatta uc dedikten sonra "dot" demeye bile basladi. Bir basladi tam basladi diyebiliriz. Sonrasi corap sokugu gibi geldi. Papagan misali ne desek tekrar ediyordu. En komigi kendi kendine komut verisiydi: yerden kalkarken "kak", otururken "otus", resim yaparken "boya"...


Kelimelerle kendini uzun sure ifade etti. Ne zaman cumle kuracak diye beklerken, yaklasik bir bucuk yasinda iken "Baba portakal iciyo" diyerek ilk cumlesini de kurmus oldu. Sonra susturamadik zaten kendisini. Iki yasina gelmemisti ki "sanki, zaten, galiba, abaca (acaba)" gibi zarflari yerli yerinde kullanmaya bile basladi. 

Asil onemli nokta, bir yasindan itibaren Amerika'da oldugumuz icin televizyonu sadece Ingilizce seyretti. Ilk baslarda az olan ilgisi giderek artmaya, daha bir dikkatli seyretmeye, televizyondan kelimeler ogrenmeye basladi. Derken ben Turkce anlatarak okudugum kitaplari, Ingilizce anlatmaya basladim. Bir sure sonra da Ingilizce okumaya basladim. Birden kelime haznesine Ingilizce kelimeler de eklenmeye basladi. Ama asil donum noktasi Tugra'nin okula baslamasi oldu.

Sadece haftada iki yarim gun gittigi okula baslayali birkac hafta gecmisti ki, Tugra Ingilizce konusmaya basladi. Simdi Tugra iki dilli  bir cocuk oldu bile diyebilirim. Evde Turkce konusuyoruz. Televizyonu Ingilizce seyrediyor, kitaplari Ingilizce okuyorum. Okulda ve yabanci arkadaslarinin yaninda Ingilizce konusuyor. Bazen de evde Ingilizce konusarak oyun oynuyoruz ve bu Tugra'nin cok hosuna gidiyor.

Diger yandan, Tugra da kekeleme basladi. Sular seller gibi bidir bidir konusan Tugra cumleye baslarken ilk heceyi cok fazla tekrar ediyordu. Aile doktorumuz "google"dan yaptigimiz arastirmalar sonucu 4 yasina kadar cocuklarda kekelemenin normal oldugunu ogrenince biraz rahatladik. Ustune gitmedik. Derken Tugra'nin kekelemesi bir anda gecti. Sonra daha hafif bir sekilde yine basladi. Daha sonra sorun Tugra'nin iki dilli olmasindan mi kaynaklaniyor acaba diye "google"a bir daha danistim.

Gercekten iki dilli cocuklarda bu duruma rastlanabiliyormus. Hatta bu durum "kekeleme" tanimina da tam uymuyormus. Daha cok "takilma" diye tanimlaniyormus. Temel nedeni, cocugun dil gelisiminde ilerleme olmasiymis. Beyin o ilerlemeye uyum saglamaya calisirken takilmalar yasiyormus. Gercekten de Tugra'nin takilmalari gectikten sonra dil gelisimi daha da ilerlemis oluyor.

Benim bu tecrubeden cikarmis oldugum sonuc ise su: "Cocuk yetistirmek ne zormus yahu, hergun yeni birsey cikiyor".

Sunday 8 January 2012

Amerika'ya ilk gelisimiz ve sapsalliklarimiz

Yaklasik  bir bucuk senedir Amerika'da yasiyoruz. Turkiye'ye donmemize alti ay kaldi. Gecen gece Serdarla kendimizi "Vay be ne cabuk gecti, artik donuyoruz" derken bulduk. Sonra aklimiza ilk geldigimiz zaman yasadigimiz sapsalliklar geldi.

Varan 1:  Ucak yolculugu sandigimizdan iyi gecti. Canim Tugracim sanki kirk yildir ucaga biniyormus gibiydi, hic sorun cikarmadi. Gelir gelmez yol yorgunlugu 4-5 saatlik Ithaca yoluna gitmeyelim diye onceden NYC'de otelimizi ayarlamistik. JFK havalanindan Manhattan'a nasil gidecegiz diye dusunurken, nedense taksiye guvenemeyip  kendimizi otobuse attik. Tugra zaten "jetlag" modunda nereye koysan uyur vaziyette idi. Derken otobusten indik. Serdarcim 36. caddedeki Sheraton nerede diye otobus soforune sordu. O da sanki cok yakinmis gibi tarif etti. Biz de Manhattan'i avuc kadar yer zannettik zaar :) Yanimizda iki tanesi devasa buyuklukte olmak uzere 4 valiz ve bir de bebek arabasi vardi. Serdar bir parti bavulla otele gitti, biz de Tugra ile orada bekledik. 15 dk gecti yok, yarim saat gecti yok, 45 dk gecti yok. Hava da kararmaya basladi. Beni bir stres aldi. Derken yanimda cep telefonumun, pasaportumun ve bir cent dolarimin olmadigini fark ettim. (Halbuki Serdar kac defa pasaportunu sana vereyim demisti, evet benim hatam kabul ediyorum) Derken ben yol yorgunlugunun da etkisiyle aglamaya baslamaz miyim? Gelen gecen "ne oldu yardima mi ihtiyaciniz var" diye soruyor. Ben de "ohoho kocam kayboldu" diyerek agliyorum. Simdi hatirlayinca cok guluyorum halime. 1 saat belki daha sonra Serdari gordugumde boynuna sarilip daha da icli agladigimi hatirliyorum.

Varan 2: Ithaca'ya sagsaglim kendimizi attik. Hazir kiralik arabamiz da var mutfak arac gereci, mama sandalyesi, Tugra'ya yatak gibi elzem seyleri alalim istedik. Sanki daha sonra araba kiralayamazdik. GPS'den baktik en yakin Walmart 1 saat mesafede gozukuyordu. Biz de sorgulamadan gittik. Neredeyse ihtiyacimiz olan herseyi bir solukta aldik. Kasaya bile binbir zorlukta goturdugumuz o kadar esya arabanin bagajina sigar mi diye sorgulamadik nedense. Tabii ki sigmadi. Kocaman yatagi arabanin arka tarafinda tasidik ama tabii benim bacaklarim sekilden sekile girdi. Sagsaglim vardik. Derken aradan birkac hafta gecti. Bizim yine Walmarta gitmemiz gerekti. GPS'imiz de yok, google'in haritasina baktik. Walmart 15 dk mesafede gozukmez mi? Meger canim koyumuz Ithacamizda Walmart varmis. Ama biz 1 saat mesafeye gitmisiz, bir daha gelemeyiz diye de butun esyalari iki buklum tasimisiz. Vay halimize.

Varan 3: Ithaca'ya vardiktan 2-3 gun sonra Tugra ateslendi. O zamana kadar hic oyle ateslenmedigi icin basit bir dis atesini kafamizda buyutup, "Herhade ucakta usuttu, hasta oldu" diye dusunerek kendimizi acile attik. Amerika'nin harika (!) saglik sistemi ile de tanismis olduk. Yeni geldigimiz icin Tugra'nin sigortasi yoktu. Hemsirenin biri geldi atesini olctu, doktor da bogazina bakti, "Dis atesi gibi gozukuyor, ates dusurucu verin" dedi. Bu basit muayene bize 250 $'a mal oldu. Derken bir hafta sonra Tugra'nin gozunden iltihap akmaya basladi. Turkiye'deki pediatrist kuzenimden ilac tavsiyesi aldim. Hemen eczaneye gidelim dedik. Daha araba almamistik, her ne kadar otobuse binin dedilerse de, Serdar yurumekte israr etti. Amerikalilarin yer bollugundan ne kadar yayim yayim yayildiklarini o gun tecrube etmis olduk. Yaklasik bir bucuk saat sonra eczaneye vardik. Eczaci bahsettigim ilacin antibiyotik icerdigini ve recetesiz veremeyeceklerini soyledi. Yakinda bir klinigi onerdi. Oraya da bir yarim saat yuruduk. Klinik o gun kapaliymis. Sonra taksiye atayip mecburen hastaneye gitmek zorunda kaldik. Bir 250 $ daha. Serdar bizi eve getirip ilaci almaya gitti. Bu sefer otobusle. Ama ne yazik ki eczane kapanmis, o yuzden tekrar yurumek zorunda kalmis. Eve gelmesi 2 saati buldu. Ertesi gun ikimizde yurumekte bile zorlaniyorduk.

Simdi hatirlayinca cok komik geliyor. Ama o zamanlar yorgunluktan bitap dusmustuk. Anlatirken bile yoruldum, Allahim biz bunlari mi yasadik diye :) Herseyin bir acemiligi oluyor. Bizim gibi buraya yerlesmeye gelen Turkler olursa diye "Ithaca'ya yerlesme klavuzu" bile hazirlamayi dusunuyorum.